Bölüm şarkısı: Özlem Akgüneş- Korkuyorum
🌙
Dört duvar hücremin eskimiş rayları sırtıma batan yatağımda uyumak bana işkenceden farksız gelmişti. Daha dün istenmediğim yalının odasında bana ait olmayan o lüks ve rahat yatakta uyuyordum. Bana ait olmamasına rağmen güzel bir yataktı. Şayet üzerinde uyuduğum bu eski yatak, bana aitti. Tıpkı bu dört duvar hücre gibi.
Tıpkı bu sahiplendiğim suç gibi. Park Jimin'in nefreti gibi. Bana aitti hepsi. Ve ben korkarak sahiplenmiştim hepsini. Yüreğimi yakan ve nefesini kesen bu korkuları ben sahiplenmek zorunda kalmıştım.
Demir kapım aralıktı. Koğuşun sesleri kulğıma çarpıyor, küçük pencereden yansıyan güneş ışığı yüzüme vuruyordu. Gözlerimi sıkıyordum. Açmamak, biraz daha kendimi bu cehennemden soyutlamak istiyordum. Fakat nafileydi. Üzerinde uyuduğum bu yatak, gözlerime çarpan güneş ışığı, koğuştan gelen gürültüler izin vermiyordu bir türlü.
Bana gerçeği her defasında hatırlatacak gibiydi. Gerçekte buydu;içinde bulunduğum bu cezaeviydi. Asıl yalan da, üstüne oturduğum suçtu. Ve asıl yalancı da bendim.
Cezaevim de, kendimi soyutlamaya çalışsam da, yine de kaçamadığım, çoktan kaybolduğum yerdi. Kısacası; Park Jimin'in cehennemiydi.
Kendimle savaş vermeyi kesip gözlerimi açtım. Dünden kalma kıyafetlerimi düzelttim ve yerimden doğrulmadan önce örtümü üzerimden çektim.
O sırada Taehyung hücreme girmişti. Bana o güzel tebessümünden yollamıştı, ben elindeki bir kaç parça kıyafete bakarken.
"Günaydın Jungkook." dedikten sonra elindeki kıyafetleri yatağıma bırakmıştı. "Günaydın Taehyung." diye mırıldandım, düz bir ses ve gülümsemeye zorladığım dudaklarımla.
Bakışlarım yatağına bıraktığı siyah eşofman altına ve aynı renk tişörte kayarken Taehyung konuşmaya başladı.
"Şimdi sen yeni geldin, kıyafetlerini unutmuşsundur. Gerçi bugün eğer ailen unutmazsa getirirler. Ben giymen için birkaç kıyafet getirdim. Ama merak etme, hiç giymedim. Temiz yani."
Gözlerim sulanırken ayağa kalktım. Beni düşünmüş olması çok ince bir davranıştı. Beni bu kadar düşünen biriyle şu zamana kadar karşılaşmamıştım. Babamın ölümüyle bazı hisleri unutmuştum. Sevilme hissini.
"T-teşekkür ederim Taehyung. Ç-çok teşekkür ederim." Kollarımı Taehyung'a doladığımda ona sıkıca sarıldım, göz yaşlarım bu sefer mutluluktan akarken. Bu davranışı gerçekten beni çok mutlu etmişti. Burada bir arkadaş kazanmak ihitiyacım olan tek şeydi.
"Ya Jungkook-shi ağlama ve sil göz yaşını. Ve biraz acele et kıyafetleri giy. Kahvaltı saatini kaçırmak istemeyiz. Kıyafetleri soyunma odasında değiştir." Taehyung önce sarılışıma karşılık vermiş, sonra ise yanaklarımı sıkmıştı.
Gülümsedim ve göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. Açıkçası bu üzerimdeki kıyafetlerle uyumuştum ve rahatsız ediciydi.
"Tamam, soyunma odası mı var cidden?" Hayretle sorduğumda Taehyung sırıttı. Yatağa koyduğu kıyafetleri bana doğru uzatırken,"Lafın gelişi. Aslında bakarsan tuvalet. İstersen tuvalete kadar eşlik edeyim sana? Hem yerini öğrenmiş olursun?" diye kibarca teklifte bulundu.
Gülümsedim. Tabi ki tuvalet vardı. Soyunma odasını yapsalar bile onca suçlulun önünde giyinemezdim, o ayrı konu.
"Çok iyi olur." dedim, teklifini kabul edip. Elindeki kıyafetleri aldım. Jimin ve arkadaşlarından korkuyordum. Üstelik tuvaletin nerede olduğunu bilmiyordum. Tek başıma koğuşta gezmek istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Media Luna | jikook
FanfictionBu içi acı dolu ruhumun kapıları ancak ona açılır, bir tek o canımı yakabilirdi. 20/06/19 24/12/19 080822- #2 jikook