Bölüm şarkısı: Emre Aydın Çocuğum belki
🌙
Hafta sonuydu. Dün gecenin etkisi zihnimi her şekilde meşgul ederken, kendimi yine parçalara ayrılmış gibi hissediyordum.
Uyku kapımı çalmamıştı ve başım hafif zonklarken, biraz olsun uyumak için kendimi zorlasam da nafileydi. Uyuyamıyordum. Park Jimin bir türlü zihnimi rahat bırakmıyordu.
Yerimden doğruldum. Boşuna kürek sallıyordum. Uyku kapımı değil çalmak, yanımdan geçmeyecekti. Aklım doluyken, düşüncelerim karma karışıkken uyuyamayacağım ortadaydı.
Yerimden doğruldum. Düne göre biraz daha iyiydim. Sadece başım ağrıyordu. Cam kenarına doğru ilerlediğimde hemşire odaya yavaş adımlarla girdi.
"Düne göre daha iyisin ama beslenmene dikkat et. Sana vitamin hapı getirdim." Hemşire abla, yüzündeki sıcak gülümsemeyle yanıma yaklaştı. Elindeki kutu ilacı bana doğru uzattığında teşekkür edip, aldım.
"Şimdi kahvaltını güzelce yap, sonrada bu ilacı iç. En azından bir haftaya kadar." Hemşire abla, hafif şakağına vuran beyaz saçlarla bana bir anne veyahut abla gibi bakıyordu. Gözlerindeki samimiyet ve sesindeki ton, bir ilacın vereceği etkiden daha güçlü bir etki bırakmıştı şu yorgun bedenime.
Göz bebeklerim hafif sulandığında gülümsedim. Onun gibi içten ve sıcak gülümseyerek bedenine sıkıca sarıldım.
"T-teşekkür ederim, abla." diye fısıldadım, o sırada göz yaşlarım yanağımdan dökülmüş ve bir kadının şefkatine olan muhtaçlığım gibi omuzlarına düşmüştü. Çocuğum sanki, şekere muhtaç, sevgiye ve ilgiye muhtaç çocuklar gibiydim. O an bana şefkatla bakan hemşirenin karşında ve kollarında çocuktum belki.
Hiç büyümemiş, hiç acı çekmemiş gibi.
Hemşire abla bana bu sefer buruk bir tebessüm yolladı. Bana sıkıca sarıldığında,"Önemi yok Jungkook, bu arada ben Hyeri." dedi, kıkırdayıp.
Duygusallığım tutmuş, ona adını sormayı unutmuştum. "Özür dilerim noona, seninle tam tanışamdım. Ben de Jungkook." Saygıyla eğilip. bu sefer kendimi mahcup bir sesle tanıttığımda omzumu sıvazladı.
"Memnun oldum Jungkook ama zamanın daralmadan kahvaltını yap ve sana verdiğim ilacı iç, bir sıkıntın olduğunda da bana söyle." Başımla onayladım hemen. Derdimi anlatıp, onu darlamak isteyeceğim son şey olsa bile.
"Tekrar teşekkürler." dedim, yüzümden silinmeyen tebessümle. Hemşire Hyeri beni çıkışa doğru sürükledi."Hadi bakalım, geç kalma."
Onu daha fazla yormayıp, yavaş adımlarla kafeteryaya doğru ilerledim. Tam karşımdan da bana doğru gelen Taehyung ve Yoongi hyungu görmemle gülümsemem genişledi.
"Tanrım Jungkook...daha iyi misin?" Taehyung kederli bir sesle yanımda bitti ve elini hafif morarmış elmacığıma götürdü. Yoongi hyung elini koluma koyup, sıvazlarken,"Bizi çok korkuttun." diye fısıldadı, göz bebekleri elimde tuttuğum vitamin ilacına kayarken.
"İyiyim, önemi kalmadı." Onları daha da endişelendirmemek için, omuz silktim."Karnım aç benim. Kahvaltıya inmeyecek miyiz?" Konuyu geçiştirdiğimde bir süre yüzüme baksalar da, konuyu açmaktan kaçınıyordu ikisi.
Konuyu açmalarını istemiyordum. Bana nasihat veya Jimin hakında bir takım şeyler anlatmalarını da istemiyordum. Dün akşamın olanlar hâlâ üzerimdeki etkisini taşıyorken, dün de kalan konuları alevlendirmenin faydası yoktu.
Taehyung elini omzuma koydu. Beraber kafeteryaya ilerleyeceğimiz zaman kulağıma doğru eğildi.
"Bir şey mi oldu?" Yüzündeki endişe silinmek bilmiyordu. Benim için kokuyordu. Dün gece gözlerinde görmüştüm. Ona bu duyguyu bir daha yaşatmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Media Luna | jikook
FanfictionBu içi acı dolu ruhumun kapıları ancak ona açılır, bir tek o canımı yakabilirdi. 20/06/19 24/12/19 080822- #2 jikook