bölüm 9 | don't leave me

2.7K 281 197
                                    


Verdiğim cevabın saçmalığından dolayı kaşlarını çatıp ardından 'herneyse' şeklinde başını sallayarak Hoseok'a döndü

"Valizini hazırladıysan çıkalım"

Kulaklarım çınlıyordu hareket edemiyor,tepki veremiyordum. Sadece olduğum yerde dikilmiş ikisini izliyordum. Hoseok başını sallayarak odaya girdiğinde başımı yere eğdim.

Her şey buraya kadardı, her şey bitmişti.

Valizi salonun ortasında getirdiğinde doğrularak koluna attığı ceketi giydi. Bunu yaparken gözlerini bir saniye bile gözlerimden çekmemişti.

Bir şey diyememiş gözlerimi kaçırma cesaretinde bulunamamıştım. İçimdeki sıkıntı bir virüs gibi yayılıyordu hücrelerimin her birine. Sebebini bilmiyordum içimden birileri avaz avaz  bağırırken ben başımı yere eğmekle yetiniyordum.

Salonun ortasındaki valizin kulplarından tutarak "Ben dışarıda bekliyorum" dedi Namjoon düşüncelerimden arınmamı sağlayarak. Hoseok onaylarcasına başını salladığında Namjoon başka bir şey demeyip kapıya doğru yönelerek dışarı çıktı.

Hoseok "Her şey için teşekkür ederim. Sana yeterince yük oldum. Güvenini kırdım ama sen bana yardım ettin" dediğine Namjoon' un gidişini izleyen gözlerimi çevirerek gözlerimi sabitledim.

Ağzımı açamadığımdan 'önemli değil' dercesine başımı sallamakla yetindim.
Yavaş adımlarla kapıya ilerlediğinde ben de arkasından gitmiştim. Parmak uçlarımın uyuşmasına engel olamıyordum.

Kapının önüne geldiğimizde Hoseok mahçup bir ifadeyle arkasını dönerek "Özür dilerim... seni öptüğüm için" dediğinde yerdeki bakışlarımı Hoseok'a yöneltmiş ama tepki verememiştim.

Gözlerinden çekemiyordum gözlerimi. Gözlerinin güzelliği miydi bu kadar etkisi altına alan yoksa bakışları mıydı işte bunu bilmiyordum.

"İlaçlarını içmeyi unutma, onlara ihtiyacın var" dedim zorlanarak. Buruk bir tebessümle başını salladıktan sonra  arkasını döndüğünde kapıyı açarak yavaş adımlarla dışarı çıktı. Ardından öylece kalakalmıştım. Ne gitme diyecek cesaretim ne de hoşçakal diyecek gücüm yoktu. Gerçi, bir sebebim bile yoktu.

"Genç adam ilerledikçe içindeki boşluğun büyümesine engel olamıyor küçüğün dudaklarında bıraktığı o izin adeta kendisini yakmasına izin veriyordu. Adam evine mi gidiyordu, evinden mi gidiyordu bilemiyordu. Her şeyden habersiz olan yanındaki esmer adam az önce - sadece birkaç saniye- gördüğü o çocuğu. düşünüyordu. Sahi kimdi bu sarı saçlı çocuk?"

Yavaş adımlarla  odama girdiğimde dolaba yönelerek ıslak kıyafetlerimi çıkardım. Vücüduma yapışmış olması sinir katsayımı arttırırken sabır dilercesine derin bir kafamı geriye atıp dolaptan çıkardığım kıyafetlerini giydim.

O sırada çalan kapı zili kalbimin deli gibi çarpmasına sebep oldu. Acaba Hoseok gitmekten vazgeçip gelmiş miydi? Sadece dakikalar içinde çıkmıştı belki gitmekten vazgeçmiştir diye heycanlanmama engel olamamış adeta zıplaya zıplaya kapıya ulaşmıştım.

Yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip derin bir nefes alarak kapıyı açtım.Karşımdaki kişiyi gördüğümde gülümsemem git gide sönmüş içimdeki heyecan tam olarak geçmişti.

"Ah.. Hyung hoşgeldin...girsene" dedim kapıdan çekilirken. "Yoongi- aah beni gördüğüne pek sevinmemiş gibisin" dedi Seokjin sarı saçlarını karıştırarak.

"Hadi ama hyung, kapımın önünde defol yazan bi paspas var en fazla ne kadar misafir sevebilirim?" dedim salona geçerken.

Belki başka birisi olsa bu sözlerim yüzünden çoktan evi terkederdi ama özellikle de Seokjin bu laflarıma alıştığı için pek takmıyordu.
"Hoseok hyung nereye gidiyor?" dedi Seokjin kendini koltuğa bırakırken.

mi casa | sope [düzenlendi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin