Başladığınız tarihi ve saati yazın bakalım. 💫
...
"Işığı görmek için, önce karanlığı aşman gerekir."
Bir varmış bir yokmuş. Sevginin çok uzak olduğu, kötülüklerin hakim sürdüğü çok çok uzaklarda hiç bilinmeyen bir ülkede bir krallık varmış. Halkın sıradan hüzünlü hayatı Kralı çok üzermiş. Bir gün kral ölüm döşeğine düşmüş ve oğlunu yanına çağırmış. 'Senden ölmeden önce bir şey isteyeceğim, bu krallığa öyle bir prenses bul ki, bütün herkesin hayatı renklensin. Bütün herkes bayram etsin. Eğer bulamazsan kral olamayacaksın.' Demiş. Prens ise aşık olmak istemiyormuş ama ölecek olan babasının bu son arzusunu yerine getirecekmiş. Yoksa kral olamazmış. Ve babası hayal kırıklığına uğrayacakmış. Prens çıkmış saraydan ve başlamış dünyayı gezmeye. Onlarca ülke gezmiş, binlerce insanla karşılaşmış. Ama bir türlü bulamamış birisini. Tam umutsuzca saraya dönecekken bir yolun kenarında güzel mi güzel bir kızla karşılaşmış. Ve o kız... Tüm hayatını değiştirecek tek kişiymiş.
***
Yağmur sonrasında yerde oluşan ufak gölet halindeki sulara aldırmadan basarak geçiyordum. Elbette bu giydiğim botlarımı ıpıslak etmişti. Ben sessizce yolda yürümeye devam ederken yanımdan öylece geçip giden köpeğe baktım ve gülümsedim. Şu hayvan sevgim belki de en ağır basan duygumdu.
Size kendimi tanıtmadığımın farkındayım. Ben Nisan, Nisan Özdemir. Annem adımı Nisan koymuş çünkü babamla bir Nisan yağmurunun altında tanışmışlar.
On yedi yaşında lise üç de okuyorum. O çok zeki tiplerden asla değilim. Ama tembel de değilim. Orta düzeydeyim yani.
Sırt çantam sırtımda yerini almış okuldan kaçmıştım. Neden kaçtığım ile ilgili aksiyonlu bir durum yok, sıkıldım o kadar. Fakat şu an asıl olay bu değildi. Kaçmıştım ve her zamanki kafeye gelmiştim. Onunda kaçmış olduğunu hesaplamamıştım bile. Kimin mi? Göktuğ Kılıç. Lisede bulunduğum koskoca iki buçuk yıl boyunca sevmiştim onu.
Kaşı, gözü, gülüşü... Şu an arkadaşlarıyla bir masada oturmuş gülerek sohbet ediyorlardı. Derin bir nefes alıp verdim ve içeri adımladım. Alışmıştım artık bu yüzden yanındayken heyecan yapmama konusunda ustalaşmıştım. Defalarca kez ona açılma girişimim olmuştu.
Ama her seferinde bir aksilik çıkmıştı. Her zamanki arkadaşlarla oturduğumuz kafenin ortasındaki koltuğa oturdum. Garson gelirken bir hazır kahve isteyip çaktırmadan Göktuğu kesmeye başladım.
Tipini yediğimin evladı. Gülme öyle kızlar bakıyor. Ona bakmamı kesen şey telefonumun titremesi olunca hızla ekrana baktım.
-Efendim?
Dediğimde neşeli sesi gelmişti kulağıma. Son dersimizin matematik olduğunu varsayarsak bu kadar neşeli olması anormaldi.
*Kafede misin bal köpüğüm?
-Evet geliyor musunuz? Ve ayrıca neden bu kadar neşelisin?
*Son ders boştu da ondan. Şanssızsın sen olsan burada olurdu çakal Necati. Neyse geliyoruz biz. Seninkini okulda görmedim orada mı?
Sırıttım ve neşeyle dikleştim. Garson kahvemi bırakırken hemen gittiğinde konuşmaya başladım.
-Evet şu an tam karşımda heykel gibi.
Dediğimde ikimizde gülmüştük. Göktuğ da arkadaşlarıyla gülünce bir an bizimle oturmuş güldüğünü hayal etmiştim. Telefonu vedalaşıp çoktan kapatmış ve telefonla ilgileniyor gibi yapıp onu kesiyordum. Her şey o kadar güzeldi ki... Ta ki bir kız yanına gelip oturana kadar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Modern Zaman Masalı
Teen Fiction"Güneşin etrafında dönmesini istiyorsan yörüngesinden çıkmamalısın." ... Sinirle kabanımı yere attım ve bağırmaya başladım. Göz pınarlarım yine açılırken ağlamam şiddetlenmişti. -Bana söz vermiştin! Sinirle bana döndü gözleri. O an gözlerinin dah...