confused boy

5.4K 608 451
                                    

Jisoo'nun emriyle(!) beraber kuaföre gitmiş, saçlarımı benim için oldukça uçuk olan bir renge, griye boyatmıştık. Farklı hissediyordum, bir an da yaşadığım bu değişime hala alışamamıştım.

"Şimdi," dedi Jisoo bir komutan edasıyla küçük salonumda gezinirken. "İkinci yapmamız gereken şey, giyim tarzını değiştirmek." Kaşlarım çatılırken, göz ucuyla üstümdeki kıyafetlerime kısa bir bakış attım. Bana göre gayet normaldim?

"Ne varmış kıyafetlerimde?" Surat asarak mırıldandığımda, Jisoo dünya üzerindeki en aptal varlıkmışım gibi bana baktı. "Sorun da bu zaten Lisa, hiçbir şey yok!"

"Seni anlamıyorum Jisoo," dedim bıkkınlıkla. "Bu plan Taehyung'ın hayatını mahvetmek için değil miydi? Sen onun yerine, benimkini mahvediyormuşsun gibi hissediyorum." Söylediklerime sesli bir şekilde güldüğünde, başını hayır anlamında salladı.

"Onu mahvedecek şey, senin güzelliğin olacak." Bu sefer gülen taraf ben olduğumda, kaşları havalandı ve sorarcasına bana baktı. "Sanırım onun gay olduğunu unuttun."

"Onun gay olduğunu sanmıyorum Lisa, bence sen bir mankafa olduğun için bazı şeyleri yanlış anladın." Şaşkınlıktan dolayı gözlerim irileşirken, o bana kendimi aptal gibi hissetmeme sebep olan bakışlarını göndermeye devam ediyordu. Dudaklarımı aralayıp karşılık vereceğim sırada sözlerimi kesti.

"Bu kadar konuşma yeter," dedi ellerimden tutup beni oturduğum koltuktan kaldırırken. "Artık Kim Taehyung ile yüzleşmek için hazırlanma vakti."

Kim Taehyung'ın kapısının önünde dikilirken, neden Jisoo'ya tüm bu olanlar için izin verdiğimi sorguladım çünkü şu an kendimi, tam bir sürtük gibi hissediyordum. Jisoo, bana kırmızı ve olması gerekenden daha kısa ve dar bir elbise verdiğinde giymemek için çok direndim ama tabiki beni hiçbir şekilde dinlemedi. Beni bir oyuncak bebekmişim gibi sandalye oturttu ve benim için oldukça ağır, onun içinse gündelik olan bir makyajı yüzüme yaptı.

Jisoo'nun inanılmaz(!) planı tam olarak şöyleydi: Kim Taehyung'a ondan korkmadığımı söylemek ve gerekirse onun gibi, tehdit etmek. Daha sonra havalı bir şekilde asansöre binmek ve arkamdan, Jisoo'nun tabiriyle mala dönmüş bir Taehyung bırakmaktı.

Ah, hayır. Bir yere gittiğim falan yoktu. Sadece bu kadar süslendikten sonra eve geri dönmek komik görünürdü. Kim Taehyung'ın içeriye girdiğine emin olduktan sonra, tıpış tıpış ben de kendi daireme geri dönecektim.

Düşüncelerime kendi kendime gülemeden edemedim. Taehyung'la konuştuktan sonra eve girmeyi komik buluyordum ama yaşadığım bu durumu oldukça normalmiş gibi, çoktan benimsemiştim bile. Gerçekten birkaç sezonluk komedi dizisine malzeme olacak kadar saçmalığa sahiptim.

Derin bir nefes alarak, kapı ziline bastım. Hala şaka gibi geliyordu yaşadıklarım. Bundan sadece kısa bir süre önce, onunla karşılaşmak bile benim için inanılmaz bir olaydı ama şimdi, onun kapısının önünde dikilip onunla konuşabiliyordum. Tabi, istemediğim bir şekilde.

Kapı açıldığında, Taehyung kısık gözlerle bana baktı. Saat neredeyse akşam sekizdi ve o hala uyuyor muydu? Ve daha önemlisi, uykulu hali bile nasıl bu kadar yakışıklı olabilirdi?

Gözleri yavaşça saçlarımda gezindi önce, daha sonra vücudumda. Nefesimi tutmuş, gergin bir halde ona bakarken boğazımı temizledim ve bakışlarının tekrar gözlerime çıkmasını sağladım.

"Yine neden benim kapımdasın, çirkin şey?" Sinirlenmemek için gözlerimi kapattım ve tuttuğum nefesimi usulca bıraktım.

"Seninle konuşmam gereken bir şey var," dedim sert olmasını umduğum bir sesle. Sessizce bana bakmaya devam etti. "Beni tehdit edemezsiniz!" Aniden bağırdığımda, ben bile böyle bir şeyi yapmayı kendimden beklemiyordum. Ani tepkim yüzünden şaşkınlıktan dolayı gözleri irileşmiş, dudakları hafifçe aralanmıştı.

İtiraf etmem gerek ki, onu şaşırtmak ve afallamasına sebep olmak hoşuma gitmişti. Tepki veremeden bana bakmaya devam ettiğinde, bir anda gelen cesaretle ona doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttım. "Benimle uğraşırsan, ben de seninle uğraşırım Kim Taehyung."

Birkaç saniye daha boş bir ifadeyle bana baktıktan sonra, bir hipnozun etkisinden çıkmış gibi başını sağa sola salladı. "Şimdi sen," dedi işaret parmağıyla beni gösterirken. "Beni tehdit mi ettin?"

Sert sesiyle cesur Lisa anında yok olurken, yutkunmama engel olamadım. "Şey öyle değil—"

"Beni sürekli tahrik ediyorsun Lalisa," dedi sözümü keserken. "Kapıma geliyorsun ve sinirlerimi bozacak şeyler söylüyorsun." Soğuk ve korkutucu sesi bir kez daha yutkunmama sebep oldu.

"Halbuki seninle uğraşmaktan vazgeçmiştim," dedi eğilip yüzlerimizi aynı hizaya getirirken. Şu an tam anlamıyla göz gözeydik ve ben içimden, kalbimin nasıl hızlı attığını duymaması için Tanrıya dua ediyordum.

"Ama sen çirkin şey, bunu kendin istedin." Dudaklarına bir tebessüm yerleşirken, ne kadar güzel güldüğünü düşündüm kısa bir an. Artık afallamış taraf tamamen bendim. Gülüşü, sanki onun bir silahıydı ve benim hemen gardımı indirmeme sebep oluyordu.

Kendine gel Lisa, dedim içimden. Şu an bunları düşünmenin sırası değil.

"Peki o zaman," dedim yüzüme ciddi bir ifade takınırken. "Elinden geleni ardına koyma."

Cevap vermesini beklemeden, tıpkı planladığımız gibi havalı(!) bir şekilde asansöre doğru yürüdüm. İlk başta her şey normaldi, ta ki Jisoo'nun giymem için zorladığı topuklu ayakkabılar bileğimi burkmama sebep olana kadar. Taehyung'ın gülüşünü duyduğumda, utançtan yerin dibine girmek, dünyadan yok olmak istedim ama artık çok geçti.

"İyi misin, çirkin şey?"

Arkamdan alayla seslendiğinde, ona cevap vermeden hızlıca asansöre bindim. Sanırım Jisoo haklıydı, ben tam anlamıyla bir mankafaydım ve her zaman, Kim Taehyung'a rezil olmamı sağlayacak bir şeyler yapmayı başarıyordum.

 Sanırım Jisoo haklıydı, ben tam anlamıyla bir mankafaydım ve her zaman, Kim Taehyung'a rezil olmamı sağlayacak bir şeyler yapmayı başarıyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sınır;
Vote, +70
Yorum, +25

apartment fourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin