unstable girl & innocent boy

5.4K 657 258
                                    

"Seninle gurur duyuyorum," dedi Jisoo sahte gözyaşlarını dramatik bir edayla silerken. Keyfim yerinde olsaydı, onun bu hareketlerine gülebilirdim fakat bunun için fazla yorgun ve mutsuzdum. Jisoo ona güvenmeyerek bugüne kadar aldığım en doğru kararın bu olduğunu söylüyordu. Haklı olduğunu biliyordum fakat yine de kötü hissin beni ele geçirmesine engel olamıyordum. Her ne olursa olsun, onu seviyordum ve söylediklerinin gerçek olduğuna inanmak isteyen parçamı yok edemiyordum. Aklımda sürekli soru işaretleri vardı ve bundan sonra ne olacağını düşünüyordum. Nasıl davranacağımı bilmiyordum fakat daha önemlisi, onun da nasıl davranacağını bilmiyordum. Benimle uğraşmaya devam mı edecekti yoksa artık beni tamamen görmezden mi gelecekti, hiçbir fikrim yoktu.

"Planımızın tıkır tıkır işlemesi beni çok mutlu ediyor," dedi neşeyle. "Sana olan hisleri gerçek mi değil mi, bundan emin olamayız fakat bu şimdilik önemli değil çünkü reddedilmek onu deli edecektir ve eğer o aptal çocuğu biraz çözdüysem, seni elde edene kadar da durmayacaktır."

Sıkıntıyla bir nefes alırken başımı yastığıma daha çok gömdüm. "Beni gerçekten sevmiyorsa peşimden koşup koşmamasının ne önemi var ki?"

Jisoo aynadaki görüntüsünü izlerken bana yandan bir bakış attı. Namjoon ile buluşucaktı ve saatlerdir bunun için hazırlanıyordu. Flörtleşiyorlardı, bu bariz bir gerçekti fakat Jisoo asla bu gerçeği kabullenmek istemiyordu.

"Tabiki önemi var, şapşal. Emin ol Lisa, eğer sana karşı bir şeyler hissetmiyorsa bile bu saatten sonra hissetmeye başlayacak. Klişe bir taktik ama zor kızı oynamak her zaman erkeklerin bu tuzağa düşmesini sağlar."

Bilmiyordum, gerçekten yine hiçbir haltı bilmiyordum ama yaşam koçum(!) Jisoo'nun sözlerini dinleyip ona güvenmekten başka şansımda yoktu. Çantasını eline alarak odadan çıkmadan önce bana son bir bakış attı.

"Bu arada," dedi dudaklarına ürkütücü bir gülümseme yerleşirken. "Akşam Jennie'ye davetliyiz ve kesinlikle itiraz istemiyorum, gidiyoruz."

Ben ağzımı açıp karşılık dahi verme fırsatı bulamadan kapıyı benim şoka uğramış yüzüme kapatarak gittiğinde, öylece bakakaldım. Daha dün gece Taehyung ile yaşadıklarımdan sonra onun evine gidemezdim. Onunla karşılaşmak, konuşmak ve onunla alakalı hiçbir şeyi yapmak istemiyordum. Hayır, kesinlikle gidemezdim. Gitmeyecektim.

Gitmiştim.

Jisoo eve geri döndüğünde, yalvarışlarımı ve itirazlarımı hiçbir şekilde umursamamış, beni kolumdan tuttuğu gibi buraya getirmişti. Önümdeki kahveyle bakışıyor, Taehyung'ın odasından çıkıp yanımıza gelmemesi için dua ediyordum. Tanrı aşkına, Jennie bize gelebilirdi. Ne diye buraya gelmiş komşuculuk oynuyorduk ki?

Bakışlarım kısa bir süre önce Taehyung ile -neredeyse- öpüşeceğimiz koltuğa takıldığında dudaklarıma yayılan gülümsemeye engel olamadım. Kiviyi gördüğü an suratını buruşturması ve bir çocuk gibi mızırdanmasını hatırlamak beni güldürüyordu. Onun gerçek kişiliğini bir kenara bırakırsak o aslında istediği anlarda oldukça sevimli birine dönüşebiliyordu.

"Taehyung'da bir haller var." Kulaklarıma dolan isimle dikkatimi anında tekrardan kızlara verdiğimde, Jisoo bana yandan bir bakış atarken mırıldandı. "Ne oldu ki?"

Jennie kendi kendine kıkırdarken, bir sır veriyormuş gibi öne eğildi. Büyük bir merakla ben ve Jisoo'da aynı onun gibi eğildiğimizde, arkasına bakarak Taehyung'ın olmadığından emin olarak tekrar bize döndü. "Bilmiyorum ama dünden beri odasından çıkmadı, depresyondaki bir ergen gibi davranıyor."

apartment fourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin