Jisoo neden benden korkuyordu ki? Alt tarafı dolabımdaki bütün giysilerimi makasla kesmiş, Taehyung için yazdığım her şiiri yakmış ve onun geçen gün evime geldiğinde kahve içtiği fincanı duvara fırlatarak parçalanmasına sebep olmuştum. Yani, ne vardı ki bunlarda?
Oturduğum koltuktan kollarımı dizlerime sarmış, ileri geri sallanıyordum. "O pislikten nefret ediyorum," dedim tıslar gibi bir sesle. "Onu mahvedeceğim."
Gözlerim karşımdaki boş duvara kilitlenmiş olsa da, üzerimde gezinen Jisoo'nun korku ve endişe dolu gözlerini hissedebiliyordum. Dün geceden beri beş dakika uyuyamamış, olan şeyleri tekrar ve tekrar zihnimde canlandırmıştım. Beni öpmüştü, hem de öyle bir öpmüştü ki bunu gerçekten istediğini düşünmüştüm. Dudaklarımız ayrıldıktan sonra bile öpücüklerini kesmemişti. O öpücüklerin, naif ve masum olduğunu düşünmüştüm. Ah, ne aptaldım ama! Çocuk benimle oynamıştı, benimle dalga geçmiş ve kalbimi bir daha asla onarılamayacak bir şekilde kırmıştı. Belki çocukçaydı, belki ben umutsuz bir romantiktim ama ilk aşk, ilk öpücük benim için önemli anlardı. Ve Kim Taehyung, ikisini de benden çalmıştı.
"Deli gibi sallanmayı keser misin?" Jisoo bıkkınlıkla mırıldandığında, sonunda duvara sabitlenmiş olan bakışlarımı ona çevirebilmiştim. "Ne kadar kızgın ve üzgün olduğunu biliyorum, ama şimdi biraz kendini toparlamalısın. Ondan intikam almak istemiyor muydun?"
"Evet," dedim net bir sesle. "İstiyorum."
Jisoo ellerini çırparken ayağa kalktı. "Tamam o halde, şimdi ikimize birer kahve yapıyorum. Mantıklı düşünüp bir plan kuruyoruz. Anlaştık mı?"
Başımı sallayarak onu onayladığımda, Jisoo mutfağa gitti ve ben dolan gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Kararlıydım, bir daha asla onun için ağlamayacaktım. Kim Taehyung benim için bitmişti, sonsuza dek.
❧
"İlk olarak," dedi Jisoo her zamanki not defterine bir şeyler yazmaya başlarken. "Onu tamamen görmezden geleceksin. Karşılaştığın anlarda asla ona olan öfkeni belli etmeyeceksin. Muhattap olmamaya çalış ama eğer seninle konuşursa, normal davran. Sanki hiçbir şey olmamış gibi. Anladın mı?"
Jisoo'nun talimatlarını onaylarcasına başımı salladım. Jisoo bu işi biliyordu, artık bu saatten sonra ona asla karşı gelmeyecektim. Bir nevi, benim öğretmenim gibi olmuştu.
"İkinci olarak," dedi gözleri yerde paramparça olmuş kıyafetlerimde gezinirken. "Bu iğrenç giysilerini kesmekle iyi bir şey yaptın, akşam alışverişe çıkıyoruz ve senin tarzını baştan yaratıyoruz. Seni öyle havalı bir kıza dönüştüreceğim ki, Taehyung denen o pisliğin sana aşık olmaktan başka hiçbir şansı kalmayacak."
O kalpsizin bırakın beni, şu dünya üzerindeki bir kişiye bile aşık olması imkansızdı bence ama yine de sustum. Çünkü şu an Jisoo kendinden çok emindi ve eğer ters bir şey söylersem beni boğazlayacağını biliyordum.
"Üçüncü olarak," dedi bakışlarını sonunda bana çevirebildiğinde. "Sungjae'yi reddetmeyeceksin."
Kaşlarım havalanırken, başımı sağa sola salladım. "Hayır, bu olmaz. Onun hislerini kullanırsam Taehyung'dan ne farkım kalır?"
Jisoo gözlerini devirirken sıkıntıyla bir iç çekti. "Bunu sadece planın bir parçası olarak görme Lisa. Ona bir şans ver. Sungjae iyi bir çocuk. Tanıdıktan sonra hislerinin değişmeyeceğini, ona aşık olmayacağını nereden biliyorsun?"
Biliyordum işte. Hislerim, en azından oldukça uzun bir süre değişmeyecekti, biliyordum bunu. Taehyung benim içimde, kalbimde çok büyük bir delik açmıştı ve iyileşebilmek için zamana ihtiyacım vardı. Ama yine de, Jisoo'yu reddetmemeyi seçtim. Artık ne olursa olsun mantığında ilerliyordum.
"Tamam," dedim derin bir nefes alırken. "Kabul."
Jisoo içten bir şekilde gülümsediğinde, uzanıp masanın üstündeki elimi sıktı. "Ve son olarak, bir sonraki apartman toplantısına kadar kendimize müttefikler buluyor onu buradan şutluyoruz. Kabul?"