Bir hafta göz açıp kapayıncaya kadar geçmişti sanki. Aklımı ve kalbimi tamamen ondan uzak tutmaya, kendimi derslerime vermeye çalışmıştım ve kısmen başarılı da olmuştum. Onu düşünmeyi elimden geldiğince en aza indirmiş ve vaktin hızlı geçmesini bir şekilde sağlamıştım.
Ve işte şimdi, buradaydım. Birazdan Bayan Min geldiğinde toplantı başlayacaktı ve Taehyung'a sonsuza dek veda edecektim. Gergindim, neden böyle hissettiğimi bilmiyordum. Onu idama falan gönderdiğim yoktu sonuçta, sadece evden taşınmasına sebep olacaktım fakat kendimi büyük bir suç işliyormuş gibi hissediyordum.
Sadece birkaç metre uzağımızda oturan Sungjae'nin bakışlarının sürekli bizim üzerimizde gezindiğinin farkındaydım ama şu an umrumda bile değildi. Ona öfkelenecek veya ondan nefret edecek halim bile yoktu. Kim Taehyung zaten benim sabır kotamı tek başına oldukça iyi bir şekilde doldurabiliyordu.
Evet, o da buradaydı. Her zamanki gibi apartmandaki kızlar etrafını sarmıştı fakat ilginç bir şekilde, her zaman onlarla flörtleşen ve etrafa gülücekler saçan Kim Taehyung yoktu. Bana bakmaktan kaçınıyor gibiydi fakat onun arada sırada Sungjae'ye attığı öfkeli bakışlarını yakalayabiliyordum. Anlamıyordum, gerçekten neden böyle davrandığını anlayamıyordum. Bana duyguları gerçek bile değildi, fakat neden şimdi Sungjae'yi öldürmek istiyor gibi bakıyordu?
"Fikrini değiştirmedin, değil mi?" Jisoo sessizce kulağıma fısıldadığında aklımı kurcalayan düşüncelerden uzaklaşarak ona baktım. Şüpheyle bana bakıyordu, Taehyung'ı gördükten sonra aldığım karardan vazgeçeceğimi düşünmüş olmalıydı.
Başımı sadece hayır anlamında salladığımda, bakışlarımızı içeriye giren Bayan Min'e çevirdik. Onunda bakışları hemen beni, yeni ortağını(!) bulduğunda dudaklarına küçük bir tebessüm yerleştirdi. Beş dakika kadar gereksiz konulardan bahsettiğinde, zaten herkes aslında toplanma amacımızın çöp saatleri ya da apartmanın kapısının açık bırakılması hakkında olmadığını biliyordu.
Her zaman alaycı olan ve buradaki herkesle, özellikle Bayan Min'le dalga geçmeye bayılan Taehyung bugün tamamen sessizdi. Onun bu hallerine bir anlam veremesem de, bunun sebebinin fırtına öncesi bir sessizlik olmamasını umdum. Oylar sırayla verilmeye başlandığında, geçen toplantıdan beri değişen hiçbir şeyin olmadı aşikardı. Hala Kim Taehyung fan kulübü üyeleri(!) onun burada kalması için oy verirken, geri kalan kesim tam tersini söylüyordu. Sıra en arkalarda oturan ben ve Jisoo'ya geldiğinde, en yakın arkadaşım tereddüt dahi etmeden gitsin dedi ve bugün ilk defa Taehyung'ın bakışları beni buldu. Geçen sefer gözlerinin içine bakarken kalmasını söylemiş, gitmesinden deli gibi korkmuştum fakat bugün yine o gözlere bakarken, gitmesini söylemek zorundaydım. Zordu ama yapmalıydım, başka bir seçeneğim yoktu.
"Gitsin." Sesim öyle güçsüz çıkmıştı ki, bir an kimsenin duyamayacağından bile korkmuştum. Taehyung'ın bakışlarında ise en ufak bir şaşkınlık yoktu. Zaten bu cevabı vereceğimi biliyor gibiydi fakat yine de üzgün görünüyordu ve bu benim kalbimin acımasına sebep oldu.
Bayan Min oylama bittiğinde neşeyle ellerini çırptı çünkü kazanmıştı. Gerçekten aylar sonra kazanmıştı ve ben hala buna inanamıyordum. Ortamda derin bir sessizlik vardı ve herkes Taehyung'ın itiraz etmesini ya da en azından her zaman olduğu gibi alay etmesini bekliyordu ama o bunların hiçbirini yapmadan sadece bana bakıyordu.
Ayağa kalkıp Bayan Min'in yanına gittiğinde, birkaç saniye etraftakilere kısaca göz attı fakat sonunda bakışları tekrar beni buldu. Ne yapacağını, ne söyleyeceğini merak ediyor ama aynı zamanda deli gibi korkuyordum.
"Söylemek istediğim bir şey var," dedi gözlerimin içine bakarken. Nefesimi tutmuş bir halde söyleyeceklerini dinlemeye devam ettim.
"Lalisa, seni kırdığımı biliyorum ve bana inanmayacağını da ama yine de söylemek zorundayım. Üzgünüm, gerçekten çok üzgünüm. Hata yaptım, sana karşı birçok yanlış yaptım ve burada herkesin önünde senden özür dilemek istiyorum. Bu apartmandan gidip gitmemek umrumda değil, benim sadece sana ihtiyacım var. Bana inanmana ve beni affetmene ihtiyacım var, Lalisa."
Sözleri ilmek ilmek işliyordu kalbime ve ben ne yapacağımı bilmiyordum. Kendini beğenmiş, bencil bir pisliğin teki olan Kim Taehyung gururunu hiçe sayıp herkesin önünde benden özür diliyor, bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. İnanılır gibi değildi, şu an burada olan her şey birer rüya gibiydi.
Bayan Min dahil herkesin bakışları bir bende, bir Taehyung'da geziniyordu. Şok geçiren tek kişi ben değildim, hiç kimse ondan -özellikle de benim için- böyle sözler duyabileceğini tahmin dahi edemezdi. Boğazım düğüm düğüm olmuştu ve tek kelime edersem ağlamaya başlayacağımı bildiğimden susuyordum. Taehyung dudaklarına yerleşen ufak bir tebessümle kapıdan çıkıp gitmeden önce son kez arkasına dönmüş ve belki de son kez, bana bakmıştı.
"Seni seviyorum, çirkin şey."
Sınır dolmadı, fakat ben yine de paylaşmak istedim. Umarım beğenirsiniz ve umarım
bu sefer, sınırı doldurabiliriz.Bu arada yeni bir bp & bts kurgusu yayınladım "we know who killed us" adında. İlk defa deniyorum böyle bir kitap yazmayı, seveceğinizi düşünüyorum. Ona da bir göz atın lütfen.
Sınır;
Vote, +200
Yorum, +100
ŞİMDİ OKUDUĞUN
apartment four
Fanfictionlalisa manoban, aşık olduğu karşı komşusu kim taehyung hakkında tuhaf(?) dedikoduların çıkmasına sebep olur.