shameless boy

5.1K 618 251
                                    

Kim Taehyung, beni beklemediğim anlarda köşeye sıkıştırıyordu.

Günüm yine oldukça normal geçiriyordu. Dersimin olmamasının verdiği rahatlıkla geç kalkmış, bir kahve içmiş ve televizyondaki rastgele açtığım bir programı izleyerek vakit öldürmüştüm.

Kapımın çalmasıyla yerimden homurdanarak kalktığımda, Jisoo'nun daha okulda olduğunu bildiğim için, onun gelmediğine emindim. Büyük ihtimalle ya bir şeyler satmak için gelen biriydi ya da gelen kişi daireleri karıştırmıştı. Başka birinin gelme ihtimalini düşünmüyordum bile çünkü bilirsiniz ki, benim Jisoo'dan başka bir arkadaşım yoktu.

Kapıyı açtığım an, geri kapatmak isteğiyle dolup taştım ve kendime bir söz verdim.

Bir daha asla delikten gelen kişiye bakmadan kapıyı açma, Lisa.

Taehyung, yüzündeki sinir bozucu bir gülümsemeyle karşımda dikiliyordu. Burada ne işi vardı ve benden yine ne istiyordu? "Selam, Lalisa."

Yaşadığım şoktan dolayı dilim tutulmuş gibiydi. Tek yapabildiğim, aralanmış dudaklarım ve birazdan yuvalarından fırlayacağına emin olduğum gözlerimle Taehyung'a bakmaktı.

Beni kenara iterek izin bile istemeden eve girdiğinde, şaşkınlığım imkanı varmışcasına daha da arttı. Sanki her gün geldiği bir yermiş gibi rahatça içeriye girmesi, hem de ayakkabılarıyla girmiş olması beni delirmenin eşiğine getirmişti.

Artık konuşmam gerektiğinin zor da olsa farkına varabildiğimde Taehyung'a baktım. Küçük dairemde dolaşıyor ve etrafı inceliyordu.

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?" Kelimeler sonunda dudaklarımdan döküldüğünde, oldukça sakin bir şekilde cevap verdi. "Çok kabasın, Lalisa. Sen misafirlerine hep böyle mi davranırsın?"

Dudaklarımdan histerik bir gülüş döküldüğünde, bakışlarım kısa bir an yanında dikildiğim boy aynasına takıldı. Ah, işte şu an gerçekten ölmek istiyordum. Saçları gelişigüzel bir şekilde toplanmıştı ve altımda pembe ve üstünde küçük ayıcık desenleri olan bir pijama takımı vardı. Bu çocuğun karşısında daha ne kadar rezil olmaya devam edecektim?

"Taehyung, gerçekten senin amacın ne?"

Eline aldığı çerçevedeki ailemle olan fotoğrafımı inceleyen Taehyung, küçük bir tebessüm ederek çerçeveyi yerine bıraktı ve bakışlarını bana çevirdi. "Sadece biricik karşı komşumla yakınlaşmaya çalışıyorum, hepsi bu."

Sözleri yutkunmama sebep olduğunda, Taehyung masum(?) bir ifadeyle bana bakıyordu. Onun nasıl bir pislik olduğunu bilmesem bu bakışa kanabilirdim ama, biliyordum işte. Yine de derin bir nefes alarak, hala açık olan kapıyı kapattım ve içeriye girdim.

Taehyung'ın yanına doğru ilerlediğimde, heyecan ve gerginlikten dolayı ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilmez bir haldeydim. Bir yandan da, içimdeki tarifi mümkün olmayan bir mutluluk vardı. Her ne olursa olsun, buraya her ne sebeple gelmiş olursa olsun o hala benim aşık olduğum kişiydi ve şu an o, benim evimdeydi. Baş başaydık.

Bu anın hayalini uzun süre boyuncu kurmuştum. Ben Taehyung ile ilgili çok fazla hayal kurmuştum ve ilk defa -her ne kadar aramızda sorunlar olsada- bir hayalimin gerçekleşmesi beni mutlu etmişti işte.

Düşüncelerim Taehyung'ın sırıtarak bakışlarını bir yere diktiğini farketmemle sona erdiğinde, neye güldüğünü anlamak için onun baktığı yere bakışlarımı çevirdiğimde, bir kez daha ölmek istedim. Tanrım, sence de fazla üstüme gelmiyor musun?

Taehyung ben bir adım dahi atamadan benden önce hareket ettiğinde, suratımın kıpkırmızı olduğuna emindim. Taehyung gelmeden kısa bir süre önce balkonda kuruması için asmış olduğum kıyafetlerimi toplamıştım ve sepeti de köşeye bırakmıştım. Daha giysilerimi katlayıp yerleştirmeye vakit bulamamıştım çünkü biliyorsunuz, davetsiz misafirim(!) evimi işgal etmişti.

Buraya kadar her şey normaldi aslında. Sepetin içinde kıyafetler olması bir sorun değildi. Sorun, en üstte kalmış olan ve direkt göze çarpan, 'ben buradayım!' diye bağıran sütyenimdi.

"Daha seksi şeyler giymelisin, Lalisa. Bu gidişle kendine bir erkek arkadaş bulamayacaksın." Utanmaz çocuk düz, siyah sütyenimi eline aldığında hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendimi zor tuttum. Hızlıca yanına giderek elindeki sütyenimi aldım ve onu sepetin içine fırlattım. Öfkeden delirmeme ramak kalmıştı.

"Seni öldüreceğim!" Alev alev yandığını hissettiğim yanaklarımla ne kadar utandığım ve sinirlendiğim apaçık ortadaydı. Taehyung sesli bir şekilde güldüğünde, avuçlarını yanaklarıma yerleştirdi ve küçük bir çocuk severmiş gibi onları okşadı. Soğuk parmakları, benim yanan tenime temas ettiği an titrememe engel olamadım. Kalbim, öyle bir atmaya başlamıştı ki sesini onun duyduğundan bile emindim.

Beni ne kadar zor durumda bıraktığının, beni nasıl mahvettiğinin farkında bile değildi. Onun için öylesine olan bu temasların benim için ne kadar değerli olduğunu bilmiyordu. Bana bunları yapmamalıydı.

"Sakin ol çirkin şey, sadece şaka yapıyorum." Ve hiçbir şey olmamış gibi benden yine uzaklaştığında, titreyen vücudumdan ve iki dokunuş yüzünden bayılacak hale gelen kendimden nefret ettim.

"O sütyeni giymiyorum bile ben," dedim yerlerde sürünen gururumu bir miktar da olsa kurtarabilmek adına. "Eski o, zaten onu atacaktım."

Taehyung bir kez daha güldüğünde, başını sağa sola salladı ve gözlerimin içine baktı. "Çirkin şey, bu kadar masum olman işlerimi zorlaştırıyor. Sana kafamdaki işkenceleri uygulayamıyorum."

Sinirden ellerimi yumruk yaptığımı bile farketmemiştim. Benimle sürekli dalga geçmesine tahammül edemiyordum artık. "Bana şöyle seslenmeyi kes."

Aniden ciddileşen ses tonum onu şaşırtmış olacak ki, bir an afalladığına şahit oldum ama kısa bir sürede tekrar o alaylı ifadesine geri döndü. "Neden? Sana böyle seslenmeyi seviyorum."

"Neden?"

"Sinirlenince sevimli oluyorsun çünkü."

Hayır. Hayır. İnanma Lisa, seninle oynuyor.

"Daha sinirlenmiş halimi görmedin, Taehyung." Kendimden emin ve korkusuz gibi görünmeye çalıştığımda, başarılı olabildim mi hiçbir fikrim yoktu. Taehyung'ın dudağının kenarı yukarı kıvrılırken bana doğru birkaç adım atarak aramızdaki mesafeyi en aza indirdi. Anında yine içimi saran aynı heyecan kendini göstermeye başladığında, geri adım atmadım. Cesur olduğumu -her ne kadar öyle olmasamda- görmeliydi.

"Sürekli birbirimize meydan okuyor, tahrik ediyoruz. Ama günün sonunda, nefeslerimizi hissedecek kadar yakınlaşıyoruz ve sonra tekrar başa dönüyoruz. Bizim olayımız bu mu?"

Sözleri yutkunmama sebep olduğunda, dudaklarıma inandırıcı olmasını umduğum bir gülümseme yerleştirdim.

"Bizim bir olayımız yok."

Sınır;Vote, +110Yorum, +50

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sınır;
Vote, +110
Yorum, +50

apartment fourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin