incorrigible girl

5.1K 672 255
                                    

Hevesim, kelimenin tam anlamıyla kursağımda kalmıştı. Taehyung'ın beni Sungjae'den korumak istediği, amacının kötü olmadığına dair düşüncelerim, Jisoo'nun ortaya attığı yeni teoriler(!) yüzünden yok olmak üzereydi. Oysaki güne mutlu başlamış, hatta Jisoo uyanmadan ikimiz için güzel bir kahvaltı bile hazırlamıştım. Fakat şimdi boğazımdan tek bir lokma bile geçmiyordu.

"Sungaje'nin iddiaya Taehyung ile girmediği ne malum? Taehyung sürekli onun seni öpmesini engellemeye çalıştı çünkü iddiayı kaybetmek istemiyor?" Jisoo, okula hazırlanmak için kendi dairesine gitmeden önce tam olarak bunları söylemişti ve beni acınası bir halde masada bırakmıştı. Önümdeki omletle bakışıyor, içimi kemiren düşünceler yüzünden boğulacak gibi hissediyordum. Taehyung'dan alacağım bir başka darbeyi daha kaldırabileceğimi sanmıyordum. Hem de tam kalbim ona karşı tekrar yumuşamaya başladığı anlarda, bunu kesinlikle kabul edemezdim.

Evet, Kim Taehyung bir pislikti. Gıcıktı, hem de çok gıcıktı. Benmerkezci bir aptaldı. Alay etmeyi ve rekabeti seviyordu. Fakat yine de, onun böyle bir şey yaptığını düşünmüyordum. Daha doğrusu, düşünmek istemiyordum çünkü Taehyung'ın böylesine vicdansız biri olduğu gerçeğine inanmak istemiyordum. Evet, karakteri sorunlu bir tipti ama o bu kadar kötü olamazdı, olmamalıydı.

Biliyorsunuz ki, ben fazla düşünmeden anlık gazla çalışan biriyim. Çünkü düşünmeye başlarsam, zaten bende az miktarda bulunan o cesaret tamamen yok olur ve hiçbir şey yapamadan yerimde oturmaya devam ederim.

Ve bu seferde vazgeçmemek adına, oturduğum sandalyeden kalkarak hızlıca odama gittim. Altıma siyah bir tayt, üstüme ise bol, düz bir beyaz tişört geçirdim. Yeni kalktığımdan dolayı kabarmış olan saçlarımı öylesine bir topuz yapıp anahtarımı alarak evden çıktım. Telefonumu bile yanıma almamıştım çünkü işimin kısa süreceğini biliyordum. Taehyung'ın kapısını çalacak, eğer kapıyı açarsa ona bu iddia meselesinde olup olmadığını soracaktım. Çünkü öğrenmem gerekiyordu, öğrenemezsem delirecek gibi hissediyordum.

Derin bir nefes alarak kapıyı çaldığımda, kısa süren bir bekleyişin ardından Taehyung kapıyı açtı. Üstü çıplaktı ve altında sadece bir şort vardı. Yeni uyandığı hafif şişmiş göz kapaklarından ve dağılmış saçlarından belliydi. Yine de, her zamanki gibi nefes kesici görünüyordu. Ona bu kadar kapıldığım için kendime kızamıyordum bile. Çünkü zaten bu çocuğu görüpte düşmeyecek kimse yoktu.

Bakışları kısa bir an yüzümde dolaştığında, şaşırmış olduğunu anlayabiliyordum. Normal insanlar için öğle vakti fakat onun için hala sabahın körüydü ve büyük ihtimalle, onu tatlı uykusundan uyandırdığım için bana kızgındı.

"Sana bir şey sormak istiyorum," dedim direkt konuya girerek. Daha fazla oyalanıp meraktan ölmek istemiyordum. Parmaklarını dağılmış saçlarının arasından geçirirken kapıyı biraz daha açarak kenara çekildi. Bir dakika, beni eve mi davet ediyordu bu?

Afalladığımı anlamış olacak ki, gözlerini devirirken yeni uyandığı için boğuk çıkan sesiyle konuştu. "Çişim var Lisa, istersen içerde bekle istersen burada. Keyfin bilir."

Daha sonra cevap dahi vermeden hızlıca gittiğinde, birkaç saniye ne yapacağımı bilemeden öylece kapının önünde dikildim. İtiraf etmek gerekirse, içeriye girmeyi deli gibi istiyordum çünkü Taehyung'a aşık olduğum ilk anlardan beri, onun evinin nasıl bir yer olduğunu hep merak etmiştim. Mantıklı tarafım onu burada beklememi söylese de, ayaklarım benden izinsiz çoktan evin içine adım atmıştı bile.

Tedirginlikle küçük dairede gezinmeye başladığımda, şaşırtıcı bir şekilde her yer derli topluydu. Onun her zaman dağınık biri olduğunu düşünürdüm ama karmaşık kişiliğinin aksine, evi oldukça sakindi. Aynı benim evimde olduğu gibi, onun evinde de -fotoğraftakilerin ailesi olduğunu tahmin ettiğim- bir çerçeve vardı. Orta yaşlarda bir adam, en fazla liseli gibi görünen sevimli bir kız ve Taehyung. İçimi ısıtan, hoş bir resimdi ama fotoğrafta annesinin olmayışı dikkatimi çekmemiş değildi.

"Sormak istediğin şey ne?" Taehyung'ın sesiyle düşüncelerim bölünürken, arkamı döndüm ve ona baktım. Duvara yaslanmış ve kollarını birbirine bağlamış bir halde dikilip, dikkatlice bana bakıyordu. Ne zamandır orada dikilip beni izlediğine dair hiçbir fikrim yoktu.

"Sungjae'nin benim hakkımda girmiş olduğu iddiadan haberin var mıydı?" Gevelemeden net bir şekilde sormuş olmam onu şaşırtmıştı, bunu ifadesinden anlayabiliyordum. Başını bildiğine dair usulca salladığında, derin bir nefes alarak asıl sormak istediğim ama cevabını duymaktan deli gibi korktuğum soru dudaklarımdan döküldü.

"Sadece dürüst olmanı istiyorum, Taehyung. Onun iddiaya girdiği kişi sen miydin?" Gözleri irileşirken, histerik bir şekilde güldü. Başını sağa sola sallarken, birkaç adım atarak bana yaklaştı.

"Ciddi misin, Lalisa? Gerçekten bu kadar aşağılık biri olduğumu mu düşünüyorsun?" Eğer ben bir şizofren değilsem veya kulaklarımda bir problem yoksa, sesindeki o hayalkırıklığı oldukça barizdi.

"Hayır öyle biri olduğunu düşünmüyorum," dedim fısıltı gibi çıkan bir sesle. "Ama sana güvenmiyorum Taehyung, sonuçta benimle alay edebilmek için beni öpen birisin sen. Senden şüphelenmem garip değil."

Bir kez daha sinirle güldüğünde, keskin bakışları altında eziliyormuş gibi hissettim. Kalbim sıkışmaya başlamıştı ve biraz daha bana böyle bakarsa, suçlu olan tarafın ben olduğumu düşünmeye başlayacaktım.

"Seni öptüm çünkü," dedi sertçe yutkunurken. "Çünkü..." Derin derin nefesler alıyor, cümlesinin devamını getirmiyordu. Gözleri kısa bir an daha yüzümde gezindi. Dudaklarını aralayıp, daha sonra söylemekten vazgeçip tekrar kapatıyordu. Biraz daha konuşmazsa olduğum yerde düşüp bayılacaktım.

"Ben o piçle iddiaya falan girmedim," dedi benden uzaklaşırken. "Kendimi sana kanıtlamak zorunda değilim, çirkin şey. İnanıp inanmak senin tercihin."

Tanrı aşkına, bu da neydi böyle? Neden bir anda bu kadar sinirlenmişti ki? Aramızda geçen onca şeyden sonra ondan şüphelenmem, oldukça normaldi. Bana karşı böyle bir tepki göstermesi anlamsızdı.

Cevap vermemeyi seçerek sadece evden çıkmak için kapıya yöneldim. Bakışlarının hala üstümde gezindiğinin farkındaydım ama umursamayarak kapıyı açtım ve evden çıktım. Belki de buraya hiç gelmemeli, ona hiç bunu sormamalıydım. İkimizin arasında normal(!) bir konuşmanın geçmesini beklemek benim hatamdı.

Kapattığım kapı sadece birkaç saniye sonra geri açıldığında, başımı yana çevirip Taehyung'a baktım. Belki de gereksiz yere öfkelendiğini anlayıp üzgün olduğunu söyle—

"Çirkin şey, anahtarını unutmuşsun." Havaya attığı anahtarımı son anda yakaladığımda, suratıma şiddetle çarptığı kapı yüzünden titredim. Ah, cidden üzgün olduğunu söyleyeceğini düşünmeme inanamıyordum.

Ben gerçekten iflah olmaz bir aptaldım.

Sınır çok hızlı doluyor, bunun için teşekkür ederim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sınır çok hızlı doluyor, bunun için teşekkür ederim. Gerçekten çok mutlu oluyorum. 🖤

Sınır;
Vote, +135
Yorum, +85

apartment fourHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin