Youtubeden dinlemek isteyenler için
Osmanlı Güneşi 1. kısmı buraya bırakıyorum:)02
Feride, gücünün son zerresini dahi kullanarak, inatla birbirinden ayrılmak istemeyen göz kapaklarını aralamaya çalışıyordu ama bu çabası her seferinde olumsuz yanıt alıyordu. Kafasının içinde yüzlerce fil, tek bir fareyi yakalamak istercesine tepinip duruyordu sanki.
Bu öyle bir ağrıydı ki lafla, sözle anlatılacak türden değildi. Görüş açısından önce koku algısı açılan Feride, etrafında ki amber kokusu ile halasının yeni bir yumuşatıcı macerasına soyunduğunu anlamıştı ama anlayamadığı buraya nasıl geldiğiydi. Hatırladığı en son şey arkadaşına işinde yardım ediyor oluşuydu.
Hâlâ gözlerini açamayan Feride, beyninin içinde dönen çarklardan, Topkapı sarayında yaşadığı korkunç anıları hatırlamaya başlamıştı. Büyük bir kaza geçirmişti, üzerine boyundan büyük cam bir fanus düşmüştü ve o hala yaşıyordu.
"Ben neredeyim?" Diye düşündü Feride, öyle bir kazadan sonra evinde olması pekte mantıklı gelmiyordu ona, gözlerini bir hastane odasında açmayı hedefleyerek son kez zorladı kendini. Göz kapakları yersiz inadından vazgeçmişcesine güne merhaba derken sancılı bir şekilde yutkundu Feride.
Gözlerini açmıştı açmasına fakat hala herşeyi flu görüyordu. Göz kapaklarını bir kaç kez kapatıp açsada görüntü de değişen bir şey yoktu ama etrafta ki sesleri gayet rahat algılayabiliyordu. Dışarıda büyük bir gürültü vardı, sanki birileri tartışıyor gibiydi. Feride'ye göre bu bağırışın başka bir açıklaması olamazdı, kesinlikle birileri tartışıyordu.
Feride'nin dikkatini çeken bir başka detay ise kullandıkları lehçeydi.
Evet konuştukları dil Türkçe'ydi ama lehçeleri daha önce Türkiye'de hiç denk gelmediği bir biçimdeydi. Bağırış seslerleri gitgide hararetlenirken, Feride yerinden kalkmayı denedi. Elleri yattığı yatağın çarşaflarını kavrarken yabancısı olduğu ortamı yeni yeni görmeye başladı.Hastanede olmayı beklerken bir evde uyanmış olması aklında ki soru işaretlerine yeni bir tanesini daha eklerken yerinden kalkamadığını fark etti. Burası ne kendi eviydi ne de halasının eviydi, Feride korku dolu gözlerini etrafta gezdirirken duyduğu yabancı sesle ürktü.
"Ana, koş kız uyandı!"
Duyduğu seslerin sahiplerini hatırlamaya çabalayan Feride, yeniden yerinden doğrulmayı denedi ama bu hareketi kendisine koca bir ağrı olarak geri döndü. Dudaklarından istemsizce bir inilti dökülürken bir el omuzlarına dokundu ve kendisini yeniden yatağa yatırdı.
Sırtı sıcak çarşaflarla geri buluşurken aynı anda dudaklarına metal bir bardak değdi. Feride, kendisine verilen sudan bir kaç yudum alırken onunla ilgilenen yaşlı kadınla göz göze geldi.
Kendisine yardım edenleri tanımıyordu.
Zorda olsa başı yeniden yumuşak yastıklarla buluşurken olduğu yeri keşfetmek istedi ama yaşlı kadının ona sorduğu soruyla bu isteğini gerçekleştiremedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı Güneşi
FantasyGelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında ise kendini bambaşka bir hikâyenin içinde bulur. 21. yüzyıldan bir anda 15. yüzyıla yolcular yapan F...