*Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık*
Son bir kez sultanın ateşini kontrol eden Feride, kendisini yatağın baş ucunda ki tekli sandalyeye bıraktı. İki gündür sultanın başın da resmen nöbet tutuyordu, bu da onu yorgun ve halsiz kılmıştı. Sultanın hala uyanmamış olması gayet normaldi tabi sadece Feride'ye göre! Çünkü burada ki insalar laf anlamıyorlardı, her saat başı bir asker içeriye girip durum raporu alıyordu.
Feride, deliler ocağında geçirdiği iki gün boyunca Tuğtekin'i yalnızca bir kez görmüştü, tartıştıkları günün ertesi sabahı yanına uğramış ve sultanın üç gün sonra uyanması gerektiğini söylemiş bir daha da karşısına çıkmamıştı, onun yerine askerleri gelip sultanın durumunu öğreniyorlardı işte!
Feride, henüz sultanın durumunun nasıl olduğunu kestiremiyordu. Tuğtekin'in verdiği üç günlük süre bugün bitiyordu. Çiçek sultanı uyandırırsa ne olurdu, bünyesi bunu kaldırırmıydı bilmiyordu, Feride'nin soruları böylece uzayıp gidiyordu ama gelin görün ki üzerinde büyük bir baskı vardı. Sultanı uyandırmak zorundaydı. Her ne kadar korkuyor olsa da buna mecburdu, mecburdular! Eğer Çiçek sultan, uyanıpta sağ salim saraya varamazsa vay osmanlının halineydi!
Feride, tüm bu düşünceleri arasında
biraz uyumak için kendine yer yapmaya çalışırken odanın tahta kapısı çalındı. Üzerine hızlıca bir göz atıp kapıyı vuran kişisinin içeri gelmesini söyleyen Feride, yine bir askerin durum raporu almaya geldiğinin bilinceydi.Bıkkınlıkla kapıya dönen Feride, görüş açısına giren koca post ile onun geldiğini anladı. Tuğtekin, koca cüssesiyle odayı doldururken duruşu her zaman ki gibi kendinden emindi. Sağ eli kılıcının kınında, sol eli belinin arkasındayken yanına doğru yaklaşıp tam dibinde dikeldi.
"Sultanın, ahvali nedir?"
"Düne göre daha iyi, bugün hiç ateşi çıkmadı."
"Uyanacak mı?"
"Hala uyandırmamakta kararlıyım,
bunu kaldıramayabilir.""Bilirim lakin zorundayız!"
Feride, derin bir nefes alıp "Biliyorum" diye fısıldadı. Tugtekin, onun bu haline sırtını çevirip yeninden yatakta cansız bir şekilde yatan sultana dönüp onu kontrol etti.
"Yorulmuşsundur!"
Feride, başı önde kapanmak üzere olan göz kapaklarını açmaya çabalarken duyduğu sözleri bir kaç saniye idrak edemedi. Doğru duyuyordu değil mi? O nezaketen yoksun dağ ayısı kendisine ılımlı yaklaşıyordu.
"E-evet biraz."
"Biraz dinlenesin hatun! Ben sultanımızın başında beklerim."
"Ama olma-"
"Aşağıda aş hazırdır, bir şeyler yiyesin sonra da bu katta ki odalardan birinde istirahat edesin."
Emir kipleriyle dolu cümlesi karşılık istemiyorum dercesine açıktı. Feride, hem yorgun hem de aç olduğu için ses etmeyip ağır ağır kalktı yerinden. Biraz dinlenmek onun için de iyi olacaktı.
Feride, dinç ve dirayetli olmasının herkes için iyi olacağının bilincinde odadan çıkacakken duydukları ile dağ ayısının kafasına birinin vurduğuna yemin edebilirdi çünkü Tuğtekin hiç normal değildi.
"Sağolasın Feride hatun!"
***
Tuğtekin, sultanın odasından çıkarken aşağıya doğru bakıp askerlerini kontrol etmeyi de ihmal etmedi. Hepsi kendi hallerinde oturuyorlardı. Bakışları bir an ikinci katın koridorlarına takıldı ama pekte üzerinde durmayıp aşağıya indi. Onu gören deliler, hep bir ağızdan selam verip işlerine dönerlerken Tuğtekin, Temirbay'ın yanına yaklaşıp bir köşeye kuruldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı Güneşi
FantasyGelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında ise kendini bambaşka bir hikâyenin içinde bulur. 21. yüzyıldan bir anda 15. yüzyıla yolcular yapan F...