Bu mükemmel kapağı tasarlayan Gulnur-E bir kez daha teşekkür ediyorum. Bu güzellik hakkında ki yorumlarıda bu pasaja beklerim😊
Engebeli bir dönüş yolundan sonra nihayet eve varmayı başaran Feride, ön kapıyı kullanmak yerine bahçesinin arkasından dolanıp ahıra varırken gördüğü açık kapı ile sertçe yutkundu. Berceste'nin sırtından dikkatli bir şekilde inerken Tuğtekin'in eve gelmiş olmamasını umuyordu ama hemen kendi atının bölmesinin yanındaki koca beyaz at kendisine pekte umut vâdetmiyordu.
Tuğtekin gelmişti.
Ahırdan çıkıp bahçenin taşlı yollarında süzülürken şimdiden hangi yalana sığınacağını hesap ediyordu. Arka bahçede daha fazla oyalanamayacağının bilincinde eve doğru yürürken ablasının sesiyle olduğu yerde durmak zorunda kaldı.
"Anlama kıtlığından mı muzdaripsin anlamadım gitti. Bilmiyorum diyorum sana bil-mi-yorum! Ayrıca sen ne demeye buradasın ve kardeşimden ne istiyorsun?"
Feride, saklandığı duvarın arkasından kafasını çıkarırken ablası ve kocasını karşı karşıya gelmiş bir şekilde bulmayı hiç hayal etmemişti. İşte asıl şimdi bitmişti. Onların yanına gidip gitmemek arasında kararsız kalırken Tuğtekin'in birden hiddetlenip "Bağırmayasın be kadın! Kendi evime gelirken sana izahat verecek halim yoktur. Öyle ki kendi zevcemi merak etmek içinde senden destur almam icazet etmez" diye bağırması beklemiyordu.
"N-NE!"
Hayır, hayır, hayır! Bunu söylemiş olamazdı. Tamam, Feride bu evliliği saklamamak konusunda Tuğtekin'e hak vermişti vermesine ama ablasınında böyle öğrenmesini istemiyordu. Gerçi tüm suç kendisindeydi, adam centilmenlik gösterip onlara zaman vermişti ama Feride bu zamanı dedektifçilik oynamak için kullandığından şimdi böyle büyük patlamıştı.
Ablasının dili tutulduğundan ses etmezken Feride'nin aklında kaçmak gibi mantıklı düşünceler kol geziyordu. Evden habersiz ayrıldığı için Tuğtekin'den korkması gerekiyordu ama Feride, şimdi ablasından daha çok korkuyordu. Bu evlilik meselesini böyle öğrenmeseydi iyiydi. Daha fazla saklandığı yerde durursa yakalanacağının farkında ufak ufak bahçe kapısına yaklaşmaya çalışırken niyeti kimseye görünmeden evden çıkmaktı. Şimdi hem ablasına hem de Tuğtekin'e hesap veremezdi en iyisi onlarla birebir konuşmaktı.
Evin kapısının önünde birbirlerine ölümcül bakışlar atmakla meşgul olan iki sinir küpünü baş başa bırakan Feride, daha fazla onları izlemeyerek arkasını dönüp koşmaya başladı ama bu çabası sadece bir kaç adım sürmüştü. Neredeyse bahçe kapısına yaklaşmış olan Feride, kaçmaya çalıştığı ikilinin görüş açısından çıkmıştı çıkmasına ama birden önüne çıkan başka bir bedenle çarpışıp yeri boylamıştı. Tabi kalçasının üzerinde yere düşmeden önce attığı çığlığıda es geçemezdi. Aldığı darbenin etkisiyle eli sızlayan başına giden Feride, Tuğtekin'e yakalandığını sanıp kafasını yerden kaldırırken gördüğü suretle "Sırık" diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı Güneşi
FantasyGelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında ise kendini bambaşka bir hikâyenin içinde bulur. 21. yüzyıldan bir anda 15. yüzyıla yolcular yapan F...