Mom Jean ve Yeni Dünya Yolcusu

26.9K 2.4K 794
                                    


Vücudunun her bir zerresi dinlenmeye muhtaçken son çocuğunda tedavisini bitiren Feride, daha fazla dayanamayıp kendisini yere atarken sırtı çadırın sert kumaşına denk gelmişti. Eldeki imkanlarla ve bitkisel ilaçlarla bir çok tedavi yöntemi demek onu bir hayli yormuştu ama günün sonunda doğru tedaviyi bulabildikleri için çok mutluydu.

Feride dinlemek için çöktüğü yerde yanına yaklaşmakta olan yaşlı adamı görünce biraz kayanarak onada yer açtı. Salabuca yaşının verdiği yorgunluk ile tıpkı kendisi gibi yere otururken, Feride kendisine samimi bir tebessüm yolladı. Eğer yanında Salabuca gibi bir hekim olmasaydı bugün işler pekte planladığı gibi gitmeyecekti. Bu yaşlı hekim işinin ehli bir profesör gibi her adımda yanında olmuş ve Feride'ye kendi bilgisi ile destek çıkmıştı, bunu kimse göz ardı edemezdi.

"İyi iş çıkardın ihtiyar."

"Ben hiçbir şey yapmadım, bunca sabiyi kurtaran sen oldun evlat."

"Hadi ama mütevazi olmanın hiç zamanı değil, eğer sen olmasaydın onlara ilaç olarak verecek hiçbir şey bulamazdım. Fitoterapi (alternatif tıp) hakkında hiçbir bilgim yok."

"F-fitoterapi nedir?"

"Senin şuan da uyguladığın tedavi yönteminin adı."

"Senin dünyanın dilini anlamak için fazla yaşlıyım lakin sen olmasaydın bunca sabi veba niyetine ziyan olacaktı, Allah senden razı olsun kızım."

"Cümlemizden Salabuca."

Salabuca ile kısa süren bu sohbetin ardından çadırı deluler ocağının askerleri doldururken herbiri tıpkı kendileri gibi boş buldukları yerlere oturmuşlardı. Tuğtekin ise alışagelmiş bir rahatlık ile kendi yanında ki boş yere oturarak kılıcını aralarına bırakmıştı.

"Beyim, yola ne zaman çıkarız?"

Güntuğ elini Akbay'ın omzuna koymuş yorgun bir şekilde beyinden cevap beklerken, Feride açlıktan ağrımaya başlayan midesine sarıldı. Gün boyu hiçbir şey yiyememişti.

"Hava kararmak üzeredir, bu gece için dinlenecek bir han bulmak lazım gelir. Bu halde yol alamayız."

"Buyruk senindir beyim!"

Akbay, Güntuğ'u iterek ağırlığından kurtulurken askerlere haber vermek için yanlarından ayrılmıştı, bu sırada Feride içeriye girmekte olan Temirbay ve bir grup askeri izlemeye koyuldu. Onlarda kendilerine yer bulup çadırın içinde bir yerlere kurulurken içerideki hemen hemen herkesi tanıyan Feride, Temirbay'ın yanına oturan iri yarı adamı tanımadığı için bakışlarını üzerine kitlendi. Meraklı bakışları adamın üzerine oyalanırken hemen kulağının dibinde hissetiği nefesin sahibi ile gerilirken kulağına çalınan isimle yanındaki adama döndü.

"Baturalp!"

"Ne?"

Feride, aralarında ki yakınlığı görmezden gelmeye çalışarak adamın gözlerine bakmayı sürdürürken Tuğtekin, "Bakıp durduğun askerin adı Baturalp derim" diyerek genç kadına sitemli bir şekilde açıklamada bulundu ve onun bu tavrı Feride'yi kendisini açıklamaya itti. Tuğtekin'in onu yanlış anlamasını istemiyordu.

"Şey... Ben sadece daha önce görmediğim için bakmıştım."

Tuğtekin, aldığı açıklamadan memnun bir şekilde genç kadının üzerinde ki hakimiyetini geri çekip tebessüm ederek ondan uzaklaştı. Feride, az evvel ki yakınlıktan olsa gerek açlığını unuturken çadırda eksik olan son kişiler olan kızlarda içeriye girerken gitme vaktinin yakın olduğunu anlamış bulundu. Gerçi gitmeden önce bir şeyler yeseydiler fena olmazdı lakin artık buna da yapacak birşey yoktu. Köye gidene dek beklemek zorunda kalmıştı.

Osmanlı GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin