"Uzatmayasın artık hatun! Binesin şuna!"
"Sen beni anlamıyorsun galiba ben bu şeyle yolculuk yapmayacağım."
"Ne bekliyordun hatun! Tahtırevan mı?"
Tuğtekin, her daim üstünde olan uyuzluğuyla kendisine cevap veririrken Feride çareyi gözlerini devirmekte buldu. Kendisini pekte takmayarak tek seferde atına binen dağ ayısı, boyunun üç misli yükseklikte kendisini izlerken arkasında ki adamları isyan edercesine atlarını dizginlemeye çalışıyordu.
Onlara hak vermiyor değildi Feride ama kendisini de anlamaları gerekiyordu. Sanırsın Feride günlerini her zaman at üstünde geçiriyordu da ondan ata binmesini beklemiyordu ayrıca neden Çiçek sultan ile geldiği gibi at arabasında yolculuk yapamıyordu ki?
"Hatun, delirtmeyesin beni! Bu kadar insan seni bekler, hayde bin de gidelim."
"Ehh yeter be! Anlasana adam ben at binmeyi bilmiyorum. Sanırsın geldiğim yerde babamın at çiftliği vardı."
Bağırdığında tiz çıkan sesiyle herkesin kulağını tırmalayan Feride, bu haklı isyanı karşısında Tuğtekin'in atından bir hışımla inmesini beklemiyordu. Onun yere atlaması ile çıkan tok sesten irkilen Feride, bir kaç adım geri giderken ne demeye adamın ayarları ile oynayıp, yiğitlik yaptığını sorguluyordu. Hayır güzelce derdini anlatmak varken bu afrası tafrası neyeydi, kimeydi kendisi bile bilmiyordu.
Halası haklıydı vesselam! Feride, iflah olmaz bir çatlaktı.
"Hatun, bak son kez anlatırım,
burada ne tahtırevan vardır ne de at arabası ondan mütevellit bin şu hayvanada gidelim."Tuğtekin'in üstüne basa basa sarf ettiği kelimelerle bıkkın bir tavır sergileyip nefesini dışarıya doğru üfleyen Feride, adamın algılarında ciddi ciddi bir problem olduğunu düşünmeye başlamıştı. Zira Feride, kendisini gayet güzel ifade ettiğinin farkındaydı. Gözlerini devirmekten son anda vazgeçip ellerini bel kemiğine yerleştirirken milli kavga pozunu alan Feride, ileriye doğru bir adım atmayı da ihmal etmedi. Şimdi güzelce derdini anlatıp, kendisine sunulan çözümleri düşünmesi gerekiyordu değil mi?
"Bak güzel arkadaşım, ya sen beni anlamak istemiyorsun ya da ben kendimi anlatamıyorum. Benim geldiğim yerde ata binmek diye bir şey yok, he çok zengin olacan bir çiftliğin olacak o zaman koştur koşturduğun kadar ama benim öyle bir lüksüm yoktu malesef. Gördüğüm ilk canlı at da ahan da senin bu kara atın."
Feride, başlarda güzel güzel kendisini ifade ederken sonlara doğru yeniden cazgır mahalle karısı moduna dönüşmeyi ihmal etmedi. Yok yani ondan anca bu kadarcık hanfendi çıkıyordu fazlası bünyede durmuyordu ne yapsın.
Tuğtekin'in elleri sakalını bulurken öfkeyle çekiştirdi. Sabrının son demlerini yaşadığı bariz belliydi. Kendisine daha fazla tahammül edemeyeceğini çok net bir şekilde belli ederken ellerini havaya doğru kaldırıp sabır diler bir şekilde askerlerinin arasını karıştı. Sanki Feride ne yapmıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı Güneşi
FantasyGelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında ise kendini bambaşka bir hikâyenin içinde bulur. 21. yüzyıldan bir anda 15. yüzyıla yolcular yapan F...