Burun Ağrısı ve Kalp Atışı

27.3K 2.3K 597
                                    





İmkana mecbur, nâmümküne
Meftunum!

"Bunları sadece bir kez anlatacağım kulağını aç ve beni iyi dinle, sonra da kır dizini otur oturduğun yerde!"

Feride, Tuğtekin'in yüzünde gördüğü nadir mimiklere tutulurken merakla tabureye oturdu. Karşısında oturan adam kendisine göre her zaman ne istediğini ve ne konuştuğunu bilen bir adam olduğundan şuan ki tavırları kendisini pek merak ettirmişti.

Elleri oturduğu taburenin yanlarına sıkıcı tutunurken Feride, Tuğtekin'i hemen söze girmesi için onu teşvik etmek istiyordu ama sanki ağzını açtığı an herşeyden vazgeçecekmiş gibi duran adam yüzünden sessiz kalmayı tercih etti.

Feride, merakla önünde ki adam konuşmasını beklerken odanın kapısı birden pat diye açılmıştı. Hem kendisi hem de Tuğtekin aynı anda kapıya dönerken konuşmalarının yarım kalmasına sadece kendisini sinirlenmemiş gibiydi. Dağ ayısı da tıpkı kendisi gibi gergindi.

Feride, konuşmalarının ortasına adeta bir bomba gibi düşen adama içinden en anlamlı küfürlerini sıralarken kendisiden tarafa hiç dönmeyen adama bakmayı sürdürüyordu. Belki böyle ısrarcı bakmayı sürdürürse Tugtekin'in gelen adamı dinlemeyeceğini düşünüyordu ama yanılmıştı. O kaslı dağ ayısının şuan da tek odağı içeriye giren askerdi.

İnşaAllah dedi Feride, inşaAllah o askerin yastığının iki tarafıda her daim sıcak olurdu da bir türkü ferahlayamazdı! Konuşmaktan aciz olan Tuğtekin'in kendisine edeceği iki kelam lafı vardı onu da adamın gırtlağına yuvarlayı vermişti bu kapısız dallama!

Bir hışımla açtığı kapıyı sanki hiçbir şey olmamış gibi yavaşça kapadan adama olabildiğince ölümcül bakışlar yollayan Feride, askerin kendisini hiç de takmayıp Tuğtekin'in karşısında el pençe hazırola geçmesi ile ellerine göğsünde birleştirip huzursuz bir şekilde yerinde kıpırdandı.

Münasebetsiz herif ne olacakti işte!

"Destur, Karabekir bu neyin telaştır?"

"Kusuruma bakmayasın beyim lakin mühimdir."

"De hele nedir bu mühim olan?"

"Sultanımız beyim, hekim kadını görmek ister!"

Feride, içeriye giren hanzonun kendi hakkında konuşup ama inatla Tuğtekin'e bakmayı sürdürmesine daha da sinirlenirken "Sanki hekim kadın o" diyerek ağzının içinde geveledi ama kimse onu duymadı.

"Sultanımızın neyi vardır Karabekir, neden hekimi ister?"

"Bir malumatim yoktur beyim, bana sadece sultanın emri buyruldu. Hekim kadını bütün sarayda ararlar, Kıratlı'nın yanında sanardık bulamayınca da size haber edelim dedik!"

Feride, adamın günahını boşa almıştı, meğerse onun Tuğtekin ile konuşma sebebi kendisini tanımıyor oluşuydu ve o an ki sinirle bu ayrıntıyı unutmuştu.

Tuğtekin, oturduğu yerden heybetli bir şekilde kalkıp kendisinin yanına gelirken bir yandan eliyle kendisine kalkması için işaret veriyor diğer yandan da hala içeride dikilmeye devam eden asker laf anlatıyordu.
"Hekim kadın yanımdadır, sultana haber edesiniz onu bizzat kendim getireceğim."

Kaba saba duran askerin bakışları bir kaç saniye beyinin üzerinde dolansa da daha fazla oyalanmadan odadan çıktı. Askerin gitmesi ile eli her zaman ki gibi
kılıcının kınına varan Tuğtekin "Hayde" diyerek bir nevi gideceklerini belli etmişti.

Osmanlı GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin