Hesapsız Duygular ve Hatırlanmayan Yaşanmışlıklar

25.2K 2.1K 540
                                    

Bölüme bir türlü istediği gifleri ekleyemeyen bit adet hüzünlü ben :(
Keyfimi yerine getirmek için bol bol satır arası yorum yapmaya ne dersiniz:)


"YAPMA!"

Feride gözünün önüne gelen kanlı sahnelerle korkarak saklandığı yerden çıkarken gözleri çoktan dolmuştu. Tanıdığını sandığı bu adam kimdi, nasıl böyle duygusuz olabilirdi? Peki ne olacaktı, kendisi saklandığı yerden çıkasaydı Tuğtekin ne yapacaktı? O kadına ne yapacaktı? Az evvel tüm heybetiyle havaya kalkan kılıç kendi varlığı sayesinde aşağıya doğru düşerken Feride, Tuğtekin'in gözündeki şaşkınlığı birinci elden gördü.

Sorguluyordu, kendisinin buraya nasıl geldiğini sorguluyordu ama onu takip ettiğini aklına bile getiremiyor gibiydi. O ki koskoca Delular beyi, yeni dünyadan gelen beceriksiz diye nitelendirdiği kadının kendisi takip edecek kadar yetenekli olup olmadığını sorguluyordu ama bilmiyordu ki bu şansı ona verenin ta kendisi olduğunu. Öfkeyle kalkmıştı, o yeri göğü inleten öfkesi bu sefer ona yoldaş değil düşman olmuştu ve Feride'de bundan yararlanarak onu takip edebilmişti.

"Sen, sen buraya nasıl geldin hatun?"

Şaşkınlığını ilk kez cümlelerine yansıtan adam ile sinirle soluyan Feride, şu anda neden burada olduğundan daha büyük sorunları olduğuna emindi. "Gerçekten mi? Sorgulaman gereken
tek şey bu mu Tuğtekin?" Feride, bütün öfkesini kelimelerine yansıtırken ne kendisi ne de karşısındaki öfkeli adam birbileri haricinde başka hiçbir şeyi düşünmüyorlardı. Yanlarında olan üçüncü şahısı, yaşlı kadını çoktan unutmuş gibiydiler.

"Bu! Evet bu, her şeye bulaşmak zorunda mısın? Elimi attığım her taşın altından sen çıkmak zorunda mısın Feride. Her yol sana mı çıkmak zorunda Berceste?"

Feride, hiçbir ilgisinin olmadığı bir konuda kendisini suçlu çıkaran adamı hayretle izlerken burada asıl sinirli olması gereken kişinin kendisi olduğunu biliyordu. Eğer saklandığı yerden ortaya çıkmasaydı Tuğtekin o kadını öldürecekti, bunu gözlerinde görmüştü. Evet onu daha önce can alırken görmüştü lakin bu sefer başkaydı. Karşındaki savunmasız kadın onun dengi bile değildi. Ne vatanına el uzatan bir hayindi ne de dinini sömürmeye çalışan biri. Onun tek suçu Feride'yi bir şeyler anlatmış olmasıydı, Tuğtekin yüzünden burada olduğunu söylemesiydi ama Feride bunlara inanmamıştı ki! Tuğtekin'in kendisine böylesine bir kötülük yapacağına ihtimal bile vermemişti ama onun şimdi suçluymuşcasına hesap sormaya gelmesi ve bağırarak kendisini sündürmeye çalışması Feride'nin bazı şeyleri sorgulamasına sebep olmuştu.

"Beni sündürmeye çalışmayı bırak tamam mı! Bu sefer olmaz, bu kez bağırarak çağırarak beni demoralize edip susturmayacaksın. Sen anlatacaksın ben dinleyeceğim, bana her şeyi bir bir anlatacaksın anladım mı beni?"

Feride, ilk kez Tuğtekin'den korkmadan, kaçmadan yüzüne doğru içindeki öfkesini kusarken kendinden oldukça emindi. Bugün buradan bir cevap almadan çıkmayacaktı. Artık her şeyin sonuna gelmişlerdi, bunu ikiside biliyordu.

Tuğtekin, büyük bir öfkeyle kılıcını kınına koyarken sinirden kafayı yemek üzereydi. Az evvelki şaşkın halleri oldukça kısa sürüp yerini saf öfkeye bırakırken bu öfkesinin kime olduğunu dahi kestiremeyecek haldeydi. Zevcesiyle arasındaki bir kaç adımlık mesafeyide kapatırken yaşlı kadının yanlarından geçip gittiğini ikiside fark edememişti.

"Ne duymak istersin ha! Ne duyacağını sanırsın?"

Saf bir öfkeyle yüzüne karşı bağıran adamı sert göğsünden ittiren Feride "Gerçekleri" diye bağırdı. "Sadece gerçekleri Tuğtekin! Eğer sen nereden başlaman gerektiğini bilemiyorsan ben sana yardımcı olayım, mesela burada ne işin olduğunu söyleyerek başlayabilirsin sonra da o yaşlı kaçığı nereden tanıdığını anlatarak devam edersin!" Feride'nin öfkeli sesi boş arazide kuşları bile korkuturken Tuğtekin onun cılız vuruşundan zerre etkilenmemişti. Aksine az evvelki öfkeli halleri yerini ılıman bir limana devretmişti. Feride'nin bu öfkeli halleri sebepsiz yere kendisini dinginleştirmişti.

Osmanlı GüneşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin