Feride evinden ayrılan Tuğtekin'in ardından odasına geçerken oldukça düşünceliydi.
Aslında hoş bir akşam geçirmişlerdi. Ailesi ile tanışan sevdiği adam evden büyük bir keyifle ayrılmıştı bunun için bile mutlu olması gerekiyordu ama aklında binbir düşünce vardı. Mesela bu akşam konuşulan evlilik mevzusu, evet onlar zaten evlilerdi ama halasının adetler yerine gelmeli ısrarları ile isteme merasiminden tutunda kına gecesine kadar her gelenek yerine getirilecekti.Bu tantanalardan oldum olası nefret eden Feride bir de bunların üzerine gecesi gündüzü olmayan hastane nöbetlerinide düşünmüyor değildi. Resmen yok parasına çalıştığı hastanede dirsek çürütmesi yetmiyormuş gibi Tuğtekin'in isyanlarıda cabasıydı. İmam nikahlarını tazeledikten sonra aynı evde kalacaklarını düşünmüş olan koca adamı kendisinin o gün evi terk etmesiyle kısa süreli bir şok yaşasada üstesinden gelmişti. Tabi ara ara söylenmelerini hiç ihmal etmiyordu.
Üzerine üzerine gelen bu bir haftadan sonra nihayet nefes alabildiğini hisseden Feride ikinci darbeyi ise Tuğtekin'in ailesi ile buluşma ayarladığı söylemesi üzerine yemiş ve mutluluğu yerle bir oldu. Henüz koca adamın bile haberi yoktu ama Feride müstakbel kayınpederi ile çoktan bir tanışma gerçekleştirmişti bile, hatta oldukça sevimsiz bir tanışma.
Temir'in de şahit olduğu bu tatsız tanışmayı Tuğtekin'den saklamak isteyen Feride haftaya bir araya gelecek olmalarını hatırlamak dahi istemiyordu. Hulusi amcanın oğlu için bile adaleti aramak istemeyişi kanına dokunuyordu. Sevdiği adamın soğuk ameliyathane odalarında can çekiştiği vakitlerde babasının kardeşi ile bir olup onu vuran adamı savunmaları, hakkında şikayette dahi bulunmamaları kanına dokunuyordu.
Kenan denen o insan müsvettesinin ceza almadan sokaklarda dolaşacak olması belki de en çok onun canını yakıyordu ama bunu sevdiği adama söyleyemiyordu. Henüz bu dava hakkında bir karar alınmış değildi, elbette Kenan göz altına alınmıştı ama davası henüz görülmemişti ve Feride'nin en çok korktuğu gerçeklerden biri babasının Tuğtekin'in aklını yıkayabilecek olmasıydı. Eğer böyle bir şey olursa iki tarafın arasında kalacak kişide belliydi. Feride!
O gün hastanede duyduklarından sonra Hulusi amca ve kardeşinin konuşmasına tepeden damlayan Feride bas bas bağırdığı gerçekleri bir kez daha hatırlarken sözlerinde ki doğruluk payını asla inkar edemezdi. Sarf ettiği her kelimenin sonuna kadar arkasındaydı. Onlar bunları hak etmişlerdi. Üzerine pazarlık yaptıkları şey sevdiği adamın canıydı ve Feride buna asla ama asla katlanamazdı, sözleri hala kulaklarında çınlarken haftaya ayarlanan aile buluşmasını iple çektiğini söylemek ise tam bir şaçmalık olurdu.
"Siz, siz nasıl insanlarsınız ya! İçeride yatan o adam sizin oğlunuz ve siz oğlunuzun hayatı üzerine pazarlık yapıyorsunuz. Bir insan canından bir parçayı nasıl böyle hiçe sayabilir, canından bir parçayı nasıl böyle görmezden gelebilir. Sizin oğlunuzun canına kast ettiler ya, onun hak ettiği değer bu mu? Babasının ona verdiği değer bu kadar mı? Madem siz oğlunuzun hakkını aramıyorsunuz, madem siz oğlunuzun davasının arkasında durmuyorsunuz o zaman ben savaşırım! Sevdiğim adam için bu hukuk mücadelesini ben veririm. Kimse ama hiç kimse benim kocamın kanını akıtıpta böyle alçakça kaçamaz. Ben buna izin vermem Hulusi bey, ben sevdiğim adamı ne size ne de bir başkasına kurban vermem!"
Aklında yankılanan her bir kelimesi içindeki ateşi daha da harlarken bundan Tuğtekin'e nasıl bahsedeceğini bilmiyordu o yüzden tek yapması gereken tanışma yemeğini beklemekti zaten başkada çaresi yoktu. Kendisi bahsetmese bile babası elbetteki bu konuşmadan bahsedecekti. Tüm bu karmaşık düşünceler altında uykuya dalan Feride ertesi sabah ise hiç beklemediği bir şaşkınlıkla uyanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Osmanlı Güneşi
FantasyGelecekten, geçmişe engebeli bir serüven! 27 yaşında olan Feride gittiği Topkapı Sarayında esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolur. Gözünü açtığında ise kendini bambaşka bir hikâyenin içinde bulur. 21. yüzyıldan bir anda 15. yüzyıla yolcular yapan F...