Ingrid, Joan ve diğerlerinin yakalanmasının üzerinden bir hafta geçmişti. Bu sürede Ingrid ve Ted birbirlerini her gördüklerinde birbirlerinden kaçmaya başlamış, Ivy ve Joan'sa ikisini barıştırmaya uğraşmışlardı. Ancak ikisi de çok inatçıydı. Ted doğru düzgün ağzını bile açmıyordu, Ingrid ise Ted ondan adam akıllı özür dilemedikçe barışmayacağını net bir şekilde dile getirmişti.
Profesör Slughorn Ingrid ve Joan'a, McGonagall ise James, Remus, Peter ve Sirius'a ceza vermişti. Bir hafta boyunca Ingrid ve Joan Filch'e derslerden sonra temizlik için yardım etmişlerdi, Ingrid diğerlerinin cezasını bilmiyordu ancak bir haftadır hiç enerjilerinin kalmadığının farkındaydı. Kendisini gördüklerinde laf bile atmıyorlardı. Kız birkaç kez Greta'yla konuşmaya çalışsa da, artık Greta da odaya bile az gelmeye ve Ingrid'i gördüğü yerde gözlerini devirip ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Arada kalanlar ise Ivy ve Joan olmuştu. Ne yapacaklarını şaşırmış halde dolanıyorlardı ortalarda.
Ingrid o hafta kendine kısa bir tatil vermeye karar verdi ve kafasını boşaltıp cezadan arta kalan saatlerini, gecelerini ve geçtikleri hafta sonunu tamamen kütüphanede ya da ortak salonda ders çalışarak geçirmeye başladı. Sadece dersleri düşünmek ve onlarla meşgul olmak, yeni bilgiler öğrenmek Ingrid'in Greta'yı, Ted'i ve babasını daha az düşünmesine yardımcı oluyordu. Elbette canını en çok sıkan mevzu babasıydı, ondan tek bir iyi haber alsa belki de tüm enerjisini yeniden kazanacak ve arkadaşlarını bir araya toplayacaktı. En çok da bilinmezlik sıkıyordu canını. Babası en azından bir zaman verse, bekleyebilirdi. Ancak öyle bir göreve gitmişti ki, gelip kızıyla vedalaşmıştı. Ingrid onun ölme ihtimalinin çok yüksek olduğunu biliyordu ancak bunu düşünmemeye çalışıyordu. Yine de bazı geceler ağlamaktan alamıyordu kendisini.
Artık yavaşça serinlemeye başlayan kapalı havada hafif bir rüzgar vardı. Açık bıraktığı saçları geriye doğru havalanırken, Ingrid ellerini ceketinin cebine koymuş, sağ elinin parmakları arasında sıkı sıkıya kavradığı bir mektupla baykuşhaneye gidiyordu. Dersten sonra kütüphaneye gitse de dayanamamış, Will'e kapalı bir dille durumların nasıl olduğunu sorduğu kısa bir mektup yazmıştı. Normalde eve de gönderirdi ancak Joan'la konuşurken karanlık büyücülerin baykuşları yakalayıp mektupları okuduğuna dair bir dedikodu duymuştu. Ev adreslerini kimseye vermek istemiyordu, o yüzden tıpkı annesi gibi bakanlıkta çalışan Will'e göndermek daha güvenilir gelmişti ona.
Baykuşhanenin merdivenlerini tırmandı, içeri girdi ve bir baykuşun ayağına not iliştiren Remus Lupin'le göz göze geldi. Bir an ikisi de kararsız kalsalar da, Lupin hafifçe gülümseyip selam verince Ingrid de selamına karşılık verdi. Ardından uzun yola dayanıklı iyi bir baykuş seçmeye çalıştı. O baykuşları incelerken Lupin baykuşunu salmıştı bile.
''Bir haftadır kütüphaneden çıkmıyorsun.'' Ingrid başını salladı ve ona bakmadan cevap verdi.
''Dersler yoğun. Zor bir sene bekliyor bizi.''
''Tek sebebi bu mu?'' Ingrid şüpheyle Remus'a baktı.
''Ne olabilir ki başka?'' Remus omuzlarını silkti ve ardından ellerini Ingrid gibi ceketinin cebine soktu. Ingrid'in yüzü iyice gerilmişti şimdi, Remus da kızın özel meselelerine karışmak üzere olduğu için gerilmişti ancak bir haftadır Ingrid hakkında konuşan Sirius yüzünden merak ediyordu. Gerçi Sirius genelde bu kendini çok beğenmiş duran kıza nasıl bir şaka yapabileceklerini düşünüyordu ancak Remus ondaki durgunluğun sebebini bilmek istiyordu.
''Bilmiyorum, arkadaşlarınla ya da ailenle sorunlar yaşıyorsun belki de. Bana anlatabilirsin.'' Ingrid alaylı bir tavırla güldü. James Potter ve Sirius Black'in kendisinden hiç haz etmediğini bilmese, belki Remus'u samimi bulabilirdi ancak niyetinin ne olduğunu çözmüştü. Ya da öyle sanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasySlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.