Ingrid tüm gün derslere gittikçe artan bir sırt ağrısıyla katılmış, artık dayanamayacağı noktaya geldiğini düşündüğü an dersler bitmiş ve Joan'ın da yardımıyla hızlıca hastane kanadına gelmişti. Son bir saatte ağrısı başa çıkılmaz bir hal almıştı.
''Ah, o böcürtü ellerimle boğmalıydım! Ne cüretle bana zarar vermeye kalkışır!'' Ingrid canı yandığı zaman sinirinden ne söylediğini bilmezdi. Madam Pomfrey ona içeceği iksiri hazırlarken Joan'la ikisi bir yatağa oturmuşlardı ve Ingrid yanındaki Joan'ın elini sıkıyordu. Joan'sa buna çoktan pişman olmuştu.
''Ingrid, o sadece bir canavar. Üstelik unutma, o laneti gerçekten yeseydin şimdi hayatta değildin. Hem bu sana da bir ders oldu. Savaşırken asla düşmanına arkanı dönmemen gerektiğini anlamış oldun böylelikle.'' Ingrid gözlerinden ateş saçarak döndü arkadaşına.
''Kusura bakma, arkamı da gören bir gözüm yok! Bilerek sırtımı dönmedim.'' Evet, Joan Ingrid sinirliyken onun yanında olmaktan nefret ediyordu. Yine de en yakın arkadaşıydı işte. Üstelik bulundukları binada ondan başka iyi arkadaşı yoktu. Pekala, Greta vardı ama şimdi o da onlardan uzak duruyordu.
''Greta'yla aranda neler geçtiğini hala anlatmadın.'' Ingrid yüzünü buruşturdu. Bir de o dert çıkmıştı başına.
''Joan, söz veriyorum akşam anlatacağım. Lütfen biraz sabret.'' Joan derin bir nefes aldı.
''Pekala.'' Tam o sırada Madam Pomfrey elinde gümüş renkli bir sıvının olduğu iksir şişesiyle geldi.
''İlacın hazır tatlım. Tadı biraz acı ama ağrını hemen geçirir. Cidden, sırtına o laneti yerken ne düşünüyordun?'' Joan gülmemek için kendini tutarken Ingrid derin bir nefes aldı.
''İsteyerek olmadı.'' Ardından kadının elindeki şişeyi aldı ve tek dikişte bitirdi. Şişeyi geri uzatırken yüzünü yine buruşturmuştu. İksirin tadı iğrençti.
''Bence beş on dakika kadar yüzüstü yat. Sonra ağrın geçmeye başlayacak zaten, gidersin.'' Ingrid başını salladı ve Joan kalktıktan sonra yatağa yattı. Joan da yanındaki sandalyeye oturdu.
''Sırtının ağrısı geçtikten sonra kütüphaneye gidelim.'' Ingrid başını salladı ve ardından mırıldanırcasına belki, dedi. Bu iksiri daha önce de içmişti ve uykusunu getirdiğini biliyordu. Yine de dayanılmaycak gibi değildi.
''Yemeğe kadar çalışırız, sonra sen Profesör Quinn'in yanına gideceksin, değil mi?'' Ingrid yine başını salladı. İki genç zamanın geçmesini beklerken kapı açıldı ve içeri kızıl saçlı biri girdi. Lily Evans'tı gelen. Ingrid ve Joan merakla kapıya bakarken Lily de onları gördü ve gözlerinde apaçık bir endişeyle Ingrid'in yanına geldi. Çok yakın olmasalar da severlerdi birbirlerini. Lily Ingrid'in neşesini ve dürüstlüğünü takdir ederdi, Ingrid de Lily'nin nazikliğini, zekasını ve büyü yeteneğini.
''Ingrid? Ne oldu sana?'' Ingrid gülümserken aslında konuşmaya bile üşeniyordu, bunu anlayan Joan ondan önce davrandı.
''Karanlık Sanatlara Savunma dersinde böcürtün biri ölüm yiyene dönüşmüş, arkadan saldırdı. Ingrid de laneti sırtına yedi. Bilirsin, böcürtlerin büyüleri gerçeği gibi olmasa da zarar verir.'' Lily başını salladı ve Joan'a sordu.
''Madam Pomfrey ne dedi?''
''Birazdan ağrısı geçecek ve gideceğiz, Ingrid uyuyakalmazsa tabi. İksir uykusunu getiriyor. Gerçi o uyumak için her zaman fırsat kolluyor.'' Ingrid yattığı yerde sırıtırken Joan'a baktı. Arkadaşı onu nasıl da güzel tanıyordu. Lily de Joan'ın dediklerine güldü ve devam etti.
''Peki, o zaman. Çok geçmiş olsun. Benim Madam Pomfrey'ye sormam gereken bir şey var. Kendinize iyi bakın.'' Joan başıyla onaylarken Ingrid de elini kaldırdı ve Lily yanlarından uzaklaştı. Joan yeniden arkasına yaslandı ve Ingrid'e baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasiSlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.