Noel'e iki hafta kala Ingrid kabus dolu günlerini yaşıyordu. Mecazen değil, gerçekten geceleri kabus doluydu. Will'den en son Kasım ayının ilk haftası mektup almış ve babasının iyi olduğu haberini almıştı, ayrıca Will kendisinden başka kimseye mektup yazmamasını öğütlüyordu. Ardından kendisine defalarca mektup yazmasına rağmen ne Will'den, ne başkasından hiçbir haber gelmemişti. Profesör Quinn'in de olan bitenden haberi yoktu. Bu süreçte Ingrid korku ve endişeyle üç kilo vermiş, yanakları çökmüştü. Göz altları hep morarmış geziyordu. Lily Evans'tan Dave Hudson'a sevdiği, sevmediği herkes ondaki bu değişimin farkındaydı. Arkadaşları defalarca ona ne olduğunu sorsalar da Ingrid sadece Joan'la konuşmuş, ancak ona da aslında gerçekleri anlatmamıştı. Babasının lanetlendiğini ve hasta olduğunu, ancak bunu herkesten gizlemeleri gerektiğini söylemişti. Joan da, zaten güvendiği bir insandı, hiç kimseye tek kelime etmemişti.
Bu süreçte onu biraz olsun hayata döndüren kişilerdi Joan ve Ivy. Ted'le hala konuşmuyorlardı ancak birkaç defa dördü bir gezinmişler, Hogsmeade'e gitmişlerdi. Ingrid kendisini geri çekmesi gereken kişi olmadığını düşünüyordu, anlaşılan o ki Ted'e göre de öyleydi. Eski günlerdeki gibi olmasa da, en azından yine de dördü bir oturmuşlardı Üç Süpürge'de.
Joan yavaş yavaş Riley Yates'le arkadaş olmuştu. Kız hala ondan hoşlanmıyordu ama Joan kendi hislerini belli etmeye çalışıyordu. Ancak kız ya çok saftı, ya da görmezden geliyordu. Henüz bir ilerleme kaydetmiş sayılmazlardı. Yine de Ingrid onların bu karlı günlerden birinde Hogsmeade'de baş başa yürüdüklerini görmüştü. Eh, bu da bir şeydi. Slug Kulübü buluşmaları sayesinde Riley, Lily ve Ingrid arkadaşlıklarını iletmişlerdi. Ingrid genelde Joan'la gezindiğinden kız kıza yapılan muhabbetleri özlediğini fark etmişti ve bu iki kızla da çok iyi anlaşıyordu.
Sirius Black ise tam bir bela olmaya devam ediyordu. Dave Hudson yetmezmiş gibi bir de o çıkmıştı başına. Sürekli Ingrid'le uğraşıyordu, kalemlerini büyüleyip dersin ortasında yüzüne mürekkep fışkırtıyor, koridorda arkasından yaptığı büyülerle saçlarını elektriklendiriyordu. Özellikle derslerde içine not yazdıktan sonra uçak yapıp asasıyla önüne doğru uçmasını sağladığı kağıtlarla kıza kendini hatırlatıyordu ancak Ingrid o kadar kendinden bezmiş bir vaziyetteydi ki artık derslerinden başka hiçbir şeyi düşünmüyor, Sirius Black'in hareketlerine sadece mecbur kaldığında yanıt veriyordu. Çoğu zaman görmezden gelmek daha kolayına geliyordu artık.
''Ingrid!'' Yine bir cumartesi günü, Ingrid Will'e umutsuzca yazdığı tek cümlelik mektubunu göndermişti, giriş salonundayken zindanlara giden merdivenlerin bulunduğu koridora yönelecekken arkasından gelen sesle duraksadı ve ona seslenen Ted'e döndü. Çocuk kendisine çekingen bir yüz ifadesiyle bakıyordu. Dört aydır tek kelime etmemiş değillerdi ancak birbirleriyle direkt konuşmamak için ellerinden geleni yapıyorlardı.
''Ne var?'' Kibar olmak için hiç kendisini yormadı Ingrid. Zaten morali bozuktu, Ted'i ya da Greta'yı gördükçe de daha çok bozuluyordu.
''Biraz konuşalım mı?'' Ingrid birkaç saniye düşündü. Nereye kadar kaçacaktı ki? Ted'e kırgın ve kızgındı, evet. Ancak onunla sonsuza kadar küs kalmak istemiyordu. O, birlikteyken en çok eğlendiği arkadaşıydı.
''Dinliyorum.'' Ted Ingrid'in soğuk tavırlarına karşın biraz daha çekindi. Ancak arkadaşını tanıyordu.
''Ben... Kimse bana bunları söylememi söylemedi, öncelikle onu belirteyim. Tamamen kendim düşündüm gelip seninle konuşmayı. Çok üzgünüm, Ingrid. Seni haksız yere kırdığımı biliyorum. Lütfen beni affet. Ben gerçekten... O sözleri nasıl söylediğimi bilmiyorum.'' Ingrid yutkundu.
''Peki neden bunları söylemek için dört ay bekledin?''
''Daha önce de özür diledim.''
''Ivy ısrar ettiği için. Kendi isteğinle dilemedin.'' Ted başını öne eğdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasySlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.