Ingrid üçüncü kat merdivenlerini inerken bu buluşmanın onun için iyi mi, kötü mü olduğuna karar verememişti bir türlü.
İyi olmuştu, çünkü aklındaki birçok soruyu sormuş, babasının ve annesinin son durumlarını öğrenmiş, ağlayıp bir nebze de olsun rahatlamış, Dave Hudson hakkındaki şüphelerini-her ne kadar Will onunla aynı düşünmese de-sonunda birine anlatabilmişti. Ve elbette, aylar sonunda ailesinden sevdiği birini görmüştü.
Ancak bir yandan Will'le yüzleşmek tüm gerçekleri yüzüne çarpmıştı. Evet, her şeyden bihaber dersleriyle ve arkadaşlık problemleriyle uğraşmak çok yorucuydu ama insan olaylardan böylesine uzak olunca her an her şey son bulabilirmiş gibi hissediyordu. Şimdiyse kendisini alenen bir savaşa hazırlıyordu. Seherbaz eğitimine dair umutları da azalmıştı, çünkü öyle bir eğitim alabilmek için yeterli zamana sahip olamayacaktı, biliyordu. Oysaki daha bu okula adımını attığı-hayır, büyülü yeteneklerinin anlamını kavradığı ilk andan beri hayaliydi bu.
Paltosunu eline aldı, şapkasıyla atkısını çıkarıp paltosunun kollarına sıkıştırdı ve örüp yana attığı saçlarını açmaya başladı. Tam saçlarını tek eliyle havalandırıyor, karışıklıkları açmaya çalışıyordu ki, bir anda buz gibi suyla sırılsıklam oldu ve soğuktan nefesi kesildi. İliklerine kadar ıslanmıştı, dehşetle açılan gözleriyle yukarı baktı. Hortlak Peeves, tepesinde süzülüyordu. Belli ki üzerine su bombası atmıştı.
''Peeves! Seni lanet şey!'' Kızın sesi beklediğinden de yüksek çıkmıştı. Tepeden tırnağa ıslanmıştı, saç uçlarından sular damlıyordu ve kız paltosuna çıkardığı için lanetler ediyordu.
''Kibirli Ingrid bana kızdı! Kibirli Ingrid! Kibirli Ingrid!'' Peeves, kendi kendine uydurduğu bir melodiyle koridora doğru uçarcasına ilerledi ve birazdan sınıflardan birinden yüksek sesli patırtılar duyulmaya başladı.
''Aptal hortlak! Senin haddini bildirirdim ya... Şu halime bak!'' Ingrid'in ortak salona ulaşmasına bir iki dakika kalmıştı, derken karşısına aniden Joan ve Riley çıktı. Ellerinde kitaplarını tutarken bir yandan da gülüşüyorlardı. Ingrid onların bu samimi görüntüsüne, onlar da Ingrid'in sırılsıklam haline bir iki saniye şaşırdılar.
''Ingrid?'' Kız bu ikisinin şaşkın ifadesine güldü, sabahtan beri olanları düşününce, sinirleri bozulmuştu. O gülünce Riley ve Joan daha da şaşırdılar ve Ingrid'e delirmiş gibi baktılar.
''Ah, selam çocuklar!''
''Ne oldu sana?'' Riley gözlerini dehşetle açmıştı. Ingrid omuzlarını silkti.
''Peeves,'' diye mırıldandı sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi. Bu okula dair sevmediği çok nadir şey vardı ve bu şeylerin başında hiç şüphesiz Peeves vardı.
''Hasta olacaksın, git kurulan hemen.'' Ingrid başını salladı.
''Gidiyorum zaten. Siz nereden geliyorsunuz?''
''Kütüphanede ders çalıştık biraz. Öğle yemeğine gidiyoruz şimdi. Sen yemeyecek misin?'' Ingrid o zamana kadar acıktığını fark etmese de midesinin kazındığını hissetti.
''Yemeğin bitmesine ne kadar var?''
''Sanırım bir saat kadar.'' Ingrid başını salladı.
''Ben üzerimi değiştireyim, gelirim. Siz yiyin, beni beklemeyin.'' Riley ve Joan beklemek isteseler de Ingrid ısrar etti ve onlarla vedalaşıp yoluna devam etti. Ancak tam koridordan dönecekti ki, duyduğu seslerle duvara yaklaştı ve kafasını hafifçe çıkarıp koridoru kontrol etti. Gördüğü şeyler gözlerini iri iri açmasına ve kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırmasına yetmişti.
![](https://img.wattpad.com/cover/192698281-288-k32415.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasySlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.