Sarsılan zemin, Victoria Bryne'ın çerçevedeki sallanan fotoğrafı, fıstık yeşiline dönen duvar, amcası, kuzeni ve babasının onları korumak için aşağıda kalışları, koyu yeşil deri kaplı defter, ilk cisimlenme tecrübesi ve bileğini serptirmesi. Beyaz karları boyayan kanı ve onlara doğru elinde bir lambayla ilerleyen orta yaşlı bir adam. Ingrid'in dün geceye dair hatırladığı şeyler bunlardı.
Uyanmıştı, sol bileğindeki sızıyı ve büyük ihtimalle sargıların verdiği sıkılığı hissedebiliyordu. Aynı zamanda kolları ürperiyordu, ev pek sıcak sayılmazdı. Korkarak gözlerini açtı. Sırt üstü yattığı yatak küçük odanın ortasındaydı, karşısındaki gardıroptan, pencerenin yanındaki tekli koltuktan ve yanındaki komodinden başka hiçbir eşya yoktu. Solundaki cama baktı, perde ardına kadar açılmıştı. Bulutlarla kaplı gökyüzü, soğuk havaya karşın onda dışarı çıkma isteği uyandırdı.
Yatakta doğrulurken sol bileğini kaldırdı, kalınca sarılmıştı ve hala sızlıyordu, Ingrid dün gece bayıldıktan sonra neler olduğunu merak ediyordu. Sonra şaşkınlıkla kıyafetlerine baktı. Üzerinde düz, siyah erkek pijamaları vardı. Oldukça uzun boylu birine ait oldukları belliydi. Yüzünü buruşturdu. Neredeydi ve kimin pijamalarını giyiyordu? Pijamalardan gelen çok hafif parfüm kokusuna bakılırsa parfüm konusunda zevkli biri olduğunu söyleyebilirdi gerçi.
Ani hareketleri bileğini ağrıtsa da kendisini fazla zorlamadan ayağa kalktı ve komodinin üzerinde duran asasının farkına varıp sağ eline de onu aldı. En azından artık tehlikede olmadığını biliyordu. Birilerinin eline geçmiş olsalar, ondan asasını alırlardı, değil mi?
Kapıya doğru ilerlerken kapının kapanış sesini duydu ve ardından aşağıdan gürültülü sözler yükseldi, ancak Ingrid anlayamadı. Merdivendeki ayak sesleri yükselirken, o da odadan çıkmış, kapıyı kapatıyordu ki üzerindeki bakışları hissettiğinde asasını hafifçe kaldırarak arkasındaki olası tehdide doğru döndü, ancak kendisine iyileşmiş gözleriyle bakan çocuğu görünce şaşkınlıktan kalakaldı.
Sirius Black merdivenlerin başından ona bakıyordu.
"Sen..." Sirius da şaşırmış görünüyordu. Bir adım attı ve Ingrid'i süzdü, üzerindeki pijamaların paçalarının yeri süpürdüğünü görünce şaşkınca gülümsedi ve devam etti. "Bu bir rüya mı? Çünkü daha önce de gördüm, inanabilirim." Ingrid yüzünü buruşturdu.
"Eğer bu gerçek olmasaydı, rüya değil kabus olurdu. Ne işin var senin burada?"
"Asıl senin ne işin var? Burası amcamın evi." Ingrid'in kaşları kaktı şaşkınlıkla. Ardından hızla merdivenlere ilerledi ve Sirius'u es geçerek basamakları inmeye başladı hızlıca. Çıplak ayakları üşüyordu ancak o bunu umursamadı. Hemen arkasından gelen Sirius'un kendi kendine konuştuğunu duyuyordu.
"Ingrid Bryne... Amcamın evinde... Dün gece gelmeliydim. Benim pijamalarımı giyiyor!" Ingrid, Sirius'un son cümlesinin biraz yüksek sesle çıkmasının ardından sertçe arkasını döndü ve onun bu ani hareketinden irkilen Sirius yerinde duraksadı. Ancak yüzünde hala aptal ve haylaz bir gülümseme vardı.
"Kes sesini!" Kız merdivenleri sekerek inmeye devam etti, ardından geniş bir hole inerken mutfak olduğunu tahmin ettiği yerden çıkan James Potter'la göz göze geldi. İkisi de durdular. James gülmemeye çalışarak bir Sirius'a, bir de Ingrid'e bakıyordu. Daha çok da üzerindeki pijamalara. Saçlarında erimeye devam eden beyaz karlara bakılırsa yeni gelmişlerdi. Ingrid derin bir nefes aldı ve James ağzını açmadan onu durdurdu.
"Tek kelime bile etme." Ardından kulağına bazı sesler duyuldu, bir kadın sesi. Annesinin sesi. Kapıya doğru yaklaşırken tek bir cümle duyabildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasySlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.