Cuma gecesi Ingrid havanın kararmasıyla birlikte ortak salonda şöminenin sakin çatırtıları eşliğinde ödevlerinin bir kısmını bitirdiğinde saat gece yarısına geliyordu. Tüm hafta her akşam iki saat Slughorn'la cezaya kaldığı için tüm ödevlerini cuma gecesine ve hafta sonuna yığmıştı. Pazartesi teslim edilecek iki ödevi vardı ve ilk önce en sevdiği ders olan Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersinin ödevini bitirmişti. Sihir Tarihi ödevini Ted yapıyordu zaten, pazar gününe bitireceğini söylemişti. İksir, Biçim Değiştirme ve Bitkibilim ise hala duruyordu. Ingrid Biçim Değiştirme ve Bitkibilim için biraz yardım alsa hiç fena olmayacağını düşündü. Öbür gün Hogsmeade'den geldikten sonra Joan ona yardımcı olabilirdi belki.
Eşyalarını toplayıp odasına geçtiğinde kızların uyuduğunu gördü. En azından perdeleri çekiliydi. Odasının gölün derinliklerine bakan camından gelen su seslerini dinlerken bir yandan da zaten pijamalı olduğu için eşyalarını bırakıp ayakkabılarını çıkardı ve yatağına oturdu. Ardından, artık her gece uyumadan önce bir alışkanlık haline getirdiği ve garip bir şekilde onu rahatlatan şeyi yaptı. Komodininin üst çekmecesini açtı ve diğer eşyalarının üzerinde duran solgun beyaz çiçeği eline aldı. Çiçek, tenine değer değmez yapraklarını açtı ve ışıl ışıl parladı. Ingrid yüzünde hafif bir gülümsemeyle çiçeği seyretti ve yumuşak yapraklarını okşadı. Neden bunu bir ritüel haline getirdiğini bilmiyordu ancak kabul etmeliydi, hayatında aldığı en güzel ve etkileyici hediyelerden biriydi. Sadece o dokunduğunda açan ve ondan uzak kalınca solan bir çiçek. İyi düşünülmüştü. Ingrid'in kafasını karıştıran tek şey, bu hediyenin Sirius Black'ten gelmiş olmasıydı.
Çiçeği eski yerine koydu ve perdeleri kapatıp başını yastığa koydu. Sirius'un bugünkü sözleri geliyordu aklına. Ya teklifini kabul etseydi? Ingrid'in aklına gelen tek şey, partiye gelmeyip Ingrid'i bir güzel rezil edeceğiydi. Evet, diye düşündü Ingrid ve kendi kendini onayladı. Sirius Black'in başka bir amaçla sorması düşünülemezdi. Birçok şey gibi, bunu da Ingrid'i rezil etmek ve sinirlendirmek için yapıyordu. Neyse ki Ingrid'in başka bir eşi vardı. Gerçi olmasa da Sirius Black'e sormazdı ya. Tek giderdi, daha iyi.
Ingrid o gece rüyasında birbirinden alakasız kişileri, vampirleri, kurt adamları ama en çok da Sirius Black'i gördü ve sabah kalktığında bundan pek hoşnut değildi.
Odalarının açık havaya bakan bir camı olmadığı için büyüyle aydınlandığını bilen Ingrid uyanır uyanmaz heyecanla saate baktı. Dokuza geliyordu. On birde Will'le Zonko'nun arka bahçesinde buluşacaklardı. Mektupta öyle yazıyordu yani. Her zamanki saatleri on bir, kartopu savaşı yapmayı en çok sevdikleri yer Zonko'nun arkasıydı çünkü düz ve geniş bir alandı.
Cezalı olduğu için Hogsmeade'e normal yollardan gidemeyecekti, Filch bir saat sonra kapıları açacak ve öğrencileri teker teker kontrol edecekti. Ardından katları kontrol etmeye başlardı. Ingrid üçüncü kattaki tek gözlü cadı heykelinin arkasından açılan geçidi biliyordu, geçit direkt Balyumruk'un kilerine çıkıyordu. On gibi geçide girecek, yaklaşık bir saat süren bir yürüyüşün ardından sonunda kuzeniyle buluşacaktı. Elbette işler ters gitmezse.
Yavaş yavaş hazırlandı Ingrid, rahat ve koyu renk bir pantolonun üzerine boğazlı kırmızı kazağını giydi. Botlarını da giydikten sonra saçlarını yandan ayırıp ördü. Dalgalı perçemleri alnına düşerken kendisine baktı. Bir yere gideceği çok mu belliydi? Güldü sonra, o saklanmakta ustalık derecesinde iyiydi.
Saat dokuz buçuğa gelirken acele hareketlerle odasından çıktı ve ortak salonda Joan'a bakındı. Onu göremeyince kahvaltıya gittiğini düşündü ve o da Büyük Salon'a gitti. Ancak çocuk orada da yoktu. Hogsmeade'e gitmeyeceğini biliyordu, Joan ona ödevleri yetiştiremediğini söylemişti. Belki de kütüphanededir , diye düşündü ve kahvaltısının başına oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasíaSlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.