Ingrid karışık ve korkunç kabusların ardından gözlerini açtığında hala hastane kanadındaydı. Her yer karanlıktı ve ağrıları dinmişti. Birkaç dakika durdu ve kendine gelmeye çalıştı. Gördüğü kötü rüyaların etkisiyle alnında boncuk boncuk ter damlaları belirmişti. Kendisini çok bunalmış hissediyordu, ateş basıyordu sanki. Derin bir nefes aldı ve üzerindeki örtüyü ayağıyla tekmeledi, ardından doğruldu. Ancak bu sırada gözüne bir şey takıldı, geri döndü ve yastığına baktı. Yastığının yanına tek bir çiçek konmuştu. Ingrid duraksadı, bu çiçeği kim koymuştu? Saatler önce uyandığında burada olmadığından emindi oysa. Demek ki o uyurken koymuştu biri.
Elini uzattı ve bir karış uzunluğundaki çiçeği tuttu. Oda karanlık olmasına rağmen boydan boya camlardan giren ay ışığından çiçeğin beyaz olduğunu seçebiliyordu. Ingrid elini uzattığında kapalı olan çiçek, kız çiçeği eline alınca yapraklarını açmış ve parlamaya başlamıştı. Gülümsedi Ingrid, ardından çiçeği yatağa koydu ve çiçek eski sönük haline döndü. Yeniden eline aldı, ve çiçek yeniden yapraklarını açıp parladı. Güzel bir çiçek, diye düşündü Ingrid ancak onun ne olduğuna ve bu çiçeği kimin getirdiğine dair en ufak bir fikri bile yoktu. Yastığının etrafına, komodinin üstüne bakındı ve bir not, bir iz bulmaya çalıştı ancak hiçbir şey yoktu. Derin bir nefes aldı ve yatağının yanındaki ayakkabılarını giyerek askıdaki paltosunu aldı eline. Belki uyanıp dışarı çıkar diye-gece çıkmayacağını ümit etmiyordu-Ivy getirmişti onu.
Paltosunu giydikten sonra yatağa koyduğu çiçeği eline aldı ve komodinin üstündeki asasını da beline soktuktan sonra yavaş ve dikkatli adımlarla kapıdan çıktı. Madam Pomfrey uyanmamıştı. Ingrid ne yapacağını bilmiyordu. Slytherin ortak salonuna girmeleri için gereken şifre her gün değişiyordu ve Joan ona söylemeyi unutmuştu. Oraya gidemezdi. Biraz dışarıda, çok uzaklaşmadan dolaşmayı düşündü Ingrid. Bina serin olmasına rağmen o hala terliyor ve bunalıyordu. Soğuk hava ona iyi gelecekti.
Hastane kanadından çıktıktan sonra bildiği en kısa yollarla dışarı attı kendini. Merdivenleri koşarak inerken kimseye yakalanmamayı umuyordu. Okuldan atılmaya ya da Slug Kulübü'nden kovulmaya niyeti yoktu ama içeride de daha fazla duramamıştı işte. Hem, gece dışarıda yakalandı diye o kadar da üstüne gitmezlerdi herhalde.
Botları karla kaplı çimene deyince gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı, ardından başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Parçalı bulutların ardından ay parlıyordu, o gece dolunay vardı. Gülümsedi Ingrid. Dolunaylı gecelere bayılırdı. Ortalık daha aydınlık olurdu ve gökyüzü muhteşem görünürdü. İçine garip bir huzur ve dinginlik çöktü, sanki annesinin yaralandığını ve babasının ölmüş olabileceğini unutmuş, hatta bunları yazan mektubu hiç okumamış gibi.
Ingrid ağır adımlarla yürümeye başladı. Adımları onu Şamarcı Söğüt'e götürüyordu, durmadı. Nasılsa çok yaklaşmazsa bir sorun değildi. Ya da o öyle sanıyordu. Ta ki yüksek sesli bir uluma duyana kadar.
Sessizliği yırtan ulumayı duyduğunda olduğu yerden kalakaldı Ingrid. Bu bir kurtadam ulumasıydı. Yutkundu, ardından etrafına dikkatlice etrafına bakındı. Yasak Orman'a yakın bile sayılmazdı. Nereden geliyordu? Ardından bir uluma daha geldi ve Ingrid her zaman başını belaya sokmasına neden olan merakını dizginleyemeyerek Şamarcı Söğüt'e yaklaştı. Ancak o anda hiç ummadığı bir şey oldu ve nereden çıktığını anlayamasa da dönüşümünü tamamlamış bir kurt adam Ingrid'in üzerine doğru atladı. Ingrid çığlık atarak kendisini geriye çekti, ancak ayağı takıldı ve düştü. Yere düşerken elindeki çiçeğin de düştüğünü fark etmemişti. Ayağa kalkarken kurt adamla göz göze geldiler, Ingrid korkudan hareket bile edemedi. Yavaşça yutkundu ve kurt adamın gözlerine bakmayı sürdürdü, astronomi kulesinden düştüğünde ölmediyse bile her an korkusundan ölebilirdi. Derken, kurt adamın üzerine doğru geldiğini gördü ve uyuşan bacaklarını hareket ettiremeden gözlerini yumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bryne & Black
FantasiaSlytherin'li bir kız, Sirius Black ve karanlığın yükselişe geçtiği yıllarda Hogwarts'ta verilen bir mücadele.