28. bölüm

3.7K 131 1
                                    

Gözlerimi açtığımda yanımda Serhat'ı bulamamak garipseyebileceğim bir durumdu.
Her daim önce ben uyansamda bu gece sabaha kadar fazlasıyla yorulmuştum.
Serhat dediğini yapmış ve her zamankinden daha sert davranmıştı haliyle de tükenmiştim. Bacak aramda ki zorlamadan dolayı olan sızlamalar kendimi nedensizce iyi hissettiriyordu.

Hala çıplak olduğumu farkettiğimde yataktan kalkıp banyoya girdim.
Ilık suyun altında geçirdiğim rahatlatıcı dakikaların ardından üzerimi giyindim.
Aşağı kata inerken Onur'un sesini duymamla duraksadım. Sabahın 7 sinde burada ne işi vardı ki?
Uzun zamandır burada sabahladığım oluyordu fakat ne Rıfat'ı nede Onur'u burada görmemiştim. Belkide Serhat'ın bu kadar gergin olmasının sebebi Onur'dan beklediği bir haberdir, sonuçta sürekli telefonunu kontrol ediyordu.
Aklımda oluşan düşünceleri bir kenara bırakıp ayağımı yere daha sert vurup geldiğimi belli ederek salona girdim.
Kapı dinlemek benim tarzım değildi ve açıkçası ne konuştuklarını merak etmiyordum.

Benim girmemle susmaları aklıma pekte iyi şeyler getirmiyordu.
Ortadaki deri sehpa üzerinde kapalı vaziyette duran dosyaya göz ucuyla bakıp,

"Günaydın." dedim. Göz teması kurmadan soğuk nevale haliyle 'günaydın' deyip gitmek için çıkışa yönelen Onur'a gözlerimi devirip mutfağa geçtim.
Acıkmıştım ve kafeye gidene kadar açlıktan ölmemek için birşeyler atıştırmam gerekiyordu.
Dolaptan çıkarttığım peynir, zeytin ve gül reçelini masaya koydum. Son olarakta kahvemi fincana doldurdum. Ayılmak lazımdı değilmi.

Ekmeğin üzerine sürdüğüm reçeli iştahla yemeye başladığımda Serhat'da masaya kuruldu.
Karşımda kaşları çatılmış deyim yerindeyse kara denizde gemileri batan şahış gibi duruyordu.
İçten içe merak ediyordum lakin bir yanımda 'ne bok varsa var, sanane ki' diyordu.

Yeterince tıkındıktan sonra kahvemi yudumlamaya devam ettim.

"Kocanı neden aldattın, Melis Eroğlu?" sakin ve ürpertici sözleri sorgusuzca infaz ettiğini apaçık belli etmiş, kalbimde bir anlığına durma etkisi yaratmıştı.
Benimle ilgili birşeyler öğrenmeye mi çalışmıştı, yoksa tesadüfen mi öğrenmişti kestiremiyordum.

Kimi kandırıyorum ki? İsmim tesadüfen öğrenebileceği birşey değildi. Heleki beraber bunca zaman geçirdikten sonra tesadüf olamazdı.

Asıl acınası olansa 'kocanı aldattın mı?' değil 'kocanı neden aldattın?' demesiydi.
Ne yani geçirdiğimiz onbir ay boyunca beni aldatabilecek potansiyele sahip bir orospu olarakmı görmüştü?
Kalbim sanki binlerce parçaya bölünüyormuş gibi acı çekiyor bedenimse zangır zangır titriyordu.
Hissettiğim yoğun hayal kırıklığına rağmen yüzümde tek bir mimik oynamıyordu. Oynatamıyordum...
Ciğerlerime dolan oksijen boğazımı yakarak delip geçerken, güçlükle yüzüme arsız bir gülüş yerleştirdim.

"Aldatmanın açıklaması olmaz Karacihan." hissizliğimden dolayı duygusuz bakan gözlerim gözlerinden ayrılmadı, içimde kopan fırtınaları örtbas edebilecek kadar yaşadıklarım duygusuzlaştırmıştı, ruhumu...bedenimi...kalbimi...

Elimde tuttuğum fincanı masaya yavaşça bıraktım.

"Benim nasıl bir fahişe olduğum ortada Karacihan! Arsız orospunun biriyim ki onca zaman istediğin an beni altına alabildin! Şimdi gereksiz yere geçmişimi sorgulama." gergin olduğu her halinden belli oluyordu fakat sözlerimle dahada çok sinirlenmişti.

"Seni sorgulamıyorum..." hiddetle başlayan cümlelerini aynı hiddetle böldüm.

"Sorguluyorsun! Hatta yargılıyor ve infaz ediyorsun! Geçmişimin hesabını sana verecek değilim. Aldatmanın hesabı ve açıklaması olmaz çünkü. Eğer bir insan aldatıyorsa en aşağılık karaktere sahip demektir. Gördüğün gibi bende aldatacak kadar..."

Kayıp DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin