31. bölüm

3.5K 119 6
                                    

Bu bölüm biraz kısa😉  gelecek bölüme hazırlık gibi düşünebilirsiniz.

Zaman durur muydu? Peki neden en çaresiz olduğumuz anda yavaş, en çabuk geçmesini istediğimiz anda dururdu?
En mutlu olduğumuz anlar çabucak geçerken, geçmesi için yalvaracağımız durumlarda geçmek bilmiyordu.

Malesef şuan o geçsin, bitsin artık dediğim andaydım.
Eski TV dizilerinden 'sihirli annem' deki Betüş gelsin ve 'zaman ileri aksın!' desin istiyordum.

Tahmin ettiğiniz gibi durumum vahim.
Hatta çaresizliğimi daha kısa özetlemem gerekirse şuan Ercü ile erotik şhopda bir sürü erkeğin içinde alışveriş yapmayı tercih ederdim. Anladınız mı şimdi ne kadar acınası bir durumda olduğumu.

Halbuki tek amacım kafa dağıtmak için Ercüment ile biraz dolaşmaktı. Gelin görün ki koskoca alışveriş merkezinde görmeyi istemediğim tek kişiyle karşı karşıyayım.
Babam!

Ahh şükürki Ercüment lavabodan kolay çıkamazdı.

Ne kadar olmuştu görmeyeli?
İki yıl mı? Belki...

En son attığı tokat ve yürek dağlayan sözleri kalmıştı aklımda.
Nede güzel baba kız ilişkimiz vardı!

Bana asırlar gibi gelen zaman belki bir belki iki dakikadan ibaretti.
Etrafımızdan gelip geçen insanları görmekte bile zorlanıyordum.
Hareket kabiliyetimi kaybetmiş gibiydim. Halbuki biran evvel koşarak uzaklaşmam gerekiyordu.
Biliyordum. Bu nefret dolu bakışlar beni bitirecekti.

Göz çevresindeki kırışıklara inat fit duruyordu, üzerindeki klas takım elbiseyle en fazla 30 yaşında gösteriyordu. Kim derdi ki bu adam 47 yaşında diye. Tabi kendine iyi bakıyordu.

Gözlerimi kaçırmak istiyordum. 
Lanet olsun. Herşeye rağmen özlemiştim.
Fakat babamın gözlerinde özlem kırıntıları bile yoktu.
Saf nefret vardı.
Bir insan nasıl olurda öz evladına karşı bu kadar nefret duyabilirdi?

Bana doğru bir adım attığında gözlerimi kaçırmadan hareket etmeyip başıma geleceği sabırla bekledim.
Eğer onu yapacağı şeyden vazgeçirirsem benim için hep bir umut olacaktı.
Ama şimdi birkez daha beni yok etmesine izin verisrem içimdeki emin olmayan kısım umudunu kaybedecek ve bir daha baba kelimesine bile tepki veremez hale gelecektim.

Kendinden emin adımlarla yanıma yaklaştı.
Onun için karşısındaki kızı değil ahlaksız orospunun tekiydi.
Ve o orospunun babası olduğunu bilmenin utancını yaşıyordu!

Tam karşımda durduğunda biran için korktum.
Sarılırsa affetmekten...
Fakat babam o olacak adam korkularımı yerle bir edip elini yukarı doğru kaldırdı.
Hızla yanağıma inen tokatla başım yana savruldu.
Yanağımdaki yanma hissine rağmen başımı dik tutup babama baktım.
Yoktu... İçimde en ufak baba özlemi, baba sevgisi bırakmamış kendi elleriyle yok etmişti.

Hiçbir şey söylemedim. Kelime israfı olurdu zaten.
Söylenecek ne varsa karşımdaki adam bakışlarıyla attığı tokatla söylemişti.

Tek hissettiğim hafiflikti. Sanki üzerimde büyük bir yük varmış da o tokatla uçup gitmiş gibiydi.
Galiba Ercü sadist bir insan olduğumu düşünmekte haklıydı.
Ruhen değil fakat fiziken acı çekmek rahatlatıyordu. Manyak olduğumu kabullenmeliydim galiba.

Bana kokmuş yemeğe bakar gibi tiksintiyle bakarken bense başımı dik tutup yüzüme arsız bir gülüş yerleştirdim.
O çaresiz Melis yoktu karşısında.
Herkese kafa tutabilen İlay Özgür vardı.
Gerçi adımı bile bilmiyordu ama neyse siktiret...

Bir süre keskin bakışlar attı fakat dayanamamış olacakki,

"Her zaman utanç kaynağım oldun!" dedi yüzündeki iğrenç duruşa aynı ukala gülümseyişimle karşılık verdim.
Bu adam beni ezdiğini düşünsede kalbimde korumaya çalıştığım ufacık kaleyi yıkmıştı.

Sonunda daha fazla zamanını benimle harcamaya layık olmadığımı düşünmüş olacakki arkasını dönüp gitti. 
Onun gitmesiyle derin bir ohh çektim.
Sonuçta ilk kez şiddete maruz kalmıyordum, daha önce defalarca tokatını yeme şerefine nail olmuştum.

Etrafıma bakınıp Ercüment'in ortalarda olmadığına emin olduktan sonra çiğ köfte bölümüne geçip masaya oturdum.
Telefonumun bangır bangır çalmasıyla bir offf çekip çantamdan telefonumu çıkarttım.
Şuan kimseyle konuşacak durumda değildim.
Hatta her zaman yerinde olan iştahım bile uçup gidivermiş gibiydi...
Serhat'ın aramasına saat itibariyle birazcık şaşırsamda neden aradığında bir anlam veremedim. Gelen aramayı geri çevirip telefonu masanın üzerine bıraktım.

Acaba ne konuşmak istiyordu?
Ah dün nezarethanede geçirdiğimiz dakikalarda ne kadar dirayetsiz davrandığımdan bahsedebilirdi.
Çokta iyi olmuştu ha.
Şuanda sertçe düzülmelik bir andı.
Akılda kalan her zerreyi uçurup çığlıklarla boğacak bir seks... 
Neyse şindilik çiğ köfteyle idare etmem en doğrusu gibi görünüyordu.

Serhat sabrımı sınarcasına üst üste aramalar yaparken çıpdırmanın eşiğine geldim. Gelen her aramayı reddetsemde artık 25 in üzerine çıkınca da kabak tadı vermeye başladı.
Tam telefonu tamamen kapatacaktım ki gelen mesaj sesiyle gözlerimi devirdim.
En doğrusunun mesajı okuduktan sonra telefonu kapatmak olduğuna karar verip mesajı açtım.

"Nasıl o adamın sana tokat atmasına izin verebilirsin!"  
                Serhat...

İlk okumada algılayamadığım mesajı evirip çevirip bir kez daha okudum. Ne diyordu bu adam!
Telefon tekrar titremeye başladığında vakit kaybetmeden açtım.

"Ne yapmaya çalışıyorsun sen? Beni takipmi ediyorsun?" dedim okadar sinirliydim ki konuşurken ayaklarımı ritmik hareketlerle yere vuruyordum.

"Peşinde kim olduğunu bile bilmediğimiz ağa bozuntusu varken rahat rahat ortalıkta dolaşmana izin veremezdim!
Hem o herif sana nasıl vurur! Buna nasıl izin verebilirsin ha?" Neredeyse benden daha hiddetli konuşmaları geri adım atma isteği doğuruyordu.

"Bu seni ilgilendirmez. Benim hayatıma karışma hakkın yok!" deyip ne söyleyeceğini merak etmeden telefonu tamamen kapattım. 
Şuan ihtiyacım olan birilerinin beni koruyup kollaması değildi. Bunu yapanın Serhat olması ufaktan hoşuma gitmişti tabi.

Kendimi sakinleştirebilmek için ayaklarımla yeri dövmeyi bırakmadan derin soluklar alıp vermeye başladım.
Pek bir işe yaramasada...

Etrafıma kısa süreli göz gezdirdiğimde Ercü'mün asık suratla olduğum bölüme yaklaştığını gördüm.
Biraz önce olanları aklımdan silip yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirdim.

"Hayırdır Ercü suratın sirke satıyor?"  Alt tarafı tuvalete gitmişti. Kısacık anda ne olmuştu acaba?

"Hiç." Deyip omuz silktiğinde durumun gerçekten ciddi olduğunu farkettim.
Ercü'nün kolay kolay enerjisi düşmezdi. O kendini kimsenin üzmesine izni vermezdi.

"Kız yoksa eski sevgililerinden birini yeni sevgilisiylemi gördün?" Tamam saçma bir tahmindi ama aklımada birşey gelmiyordu.

"Keşke öyle olsaydı." dedi hala düşünceli bakışlar atarken.

"Kız ne oldu anlat hadi." git gide merakım artıyordu. 
Dışarı üflediği derin soluğun ardından yapay olduğu bariz belli olan bir gülüş dudaklarına yerleşti.

"Amaan boşver. Hem açlıktan gebereceğim nerede bizim çiğ köfteler?" Bi çırpıda söylediği sözlere bir anlam veremesemde üzerinde durmadım.
Ercü'de katır inadı vardı. Ne kadar ısrar edersem edeyim sonuç alamayacağımın farkında olarak pes etmek zorundaydım.

Gün boyu asık suratlı ve düşünceli hali devam etti...
Neşelendirmek için elimden geleni yapsamda bir boka yaramadı...

                   

Ruby...

Kayıp DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin