47. bölüm

3.3K 121 0
                                    

"Bensiz mutlu musun anne?" Zifiri karanlık bir ormanın içerisinde, Buğra'nın yankılanıp duran seslerini takip etmek mümkün değildi.

"Etrafındaki herkese yakınsın. Peki bana neden uzaksın?" 
Çıplak ayaklarıma takılan çalı çırpıların canımı yakmasını umursamadan hızla koşuyordum. Nereye koştuğumu görmeden...

"Oğlum! Neredesin?" Güçsüz haykırışıma tek cevap ağlamaklı hıçkırığı oldu.

"Buğra, ne olur yerini söyle bebeğim?"

"Sadece haftada bir gününü bana ayırmak sana yetiyor mu?"

Yanan gözlerimden sıcak yaşlar dökülmeye başladı.
Oğlumu çok mu ihmal ettim? 
Halbuki üç gün önce keyfi yerindeydi.

"Babam seni üzdüğü için mi beni sevmiyorsun?"

"Hayır, hayır! Seni seviyorum bebeğim. Sen benim canımsın. Kıymetlim sin."

"Peki neden beni almak için uğraşımıyorsun?" Öylesine sitemkar konuşuyordu ki vicdan azabı çekiyordum.

"Buğra, nerede olduğunu lütfen söyle bebeğim? Lütfen."

"Sana ihtiyacım varken yanımda neden yoksun."

"Oğlum." Ben iyi anne olamadım mı?

"Sana, yanımda olmana ihtiyacım var ve sen yanımda yoksun."

"Lütfen oğlum. Lütfen nerede olduğunu söyle. Hadi."

"Beni bıraktığın yerdeyim anne. Yalnızım. Sen hayatına devam ediyorsun ama ben yalnızım anne." Etraf birden aydınlandığında kendimi en çok korktuğum yerde buldum. 
Kağan ile işkence dolu günlerimin geçtiği evde!...

Eskiyip harabeye dönmüş, evin büyük bahçesindeki ağaçlar bile sararıp solmuştu.
Tıpkı benim gibi...
Muhteşem yapısıyla bir zamanlar görenleri hayran bırakan ev şimdi harabeden farksız, camlarının bile çoğu kırılmıştı.

Korkuyorum!...

Kalbimin düzensiz ritimleri ve zangır zangır titreyen ellerimle içeri girmekten ölümüne korkuyordum.

"Gelmeyecek misin anne?"

Buğra'nın sesiyle derin bir soluk alıp eve doğru bir adım attım.
Dilim damağım yaşadığım gerginliğin etkisiyle kupkuru oldu.

Birkaç adımda yanına vardığım kapıyı titreyip terden ıslanmış ellerimle  ittim. Gıcırdayarak açılan kapıyla beraber adeta kanım çekildi. 
Korku filmlerindeki gerilim sahnelerinin birebir içindeydim.

İçeri girip etrafıma kısaca göz gezdirdim, girişte  bulunan geniş salon eski ihtişamını yitirmişti. Bir türlü sevemediğim ihtişamını...

"Kapat o perdeyi!...
Neden sözümü dinlemiyorsun Melis!
Sen benim karımsın! Unutma!

Etrafa bakınırken nefesim giderek sıklaşıyordu. Her bir köşesi acılarına dolmuş bu evin kokusu bile benim kanımla süslenmişti. Yıllarca...

"Uzak durma benden. Unutma senin kocanım! Ne diyeceksin? Kocam bana tecavüz ediyor mu?"

Yutkunduğumda kurumuş boğazımdaki acıyı hissettim.

"Lütfen... Yapma..."

" Yalvarma bana Melis! Sadece benim istediğim gibi davran. Kocanın istediği gibi!" Bunları söylerken koluma
sapladığı kırılmıs cam vazonun  parçasını çeviriyor olması ne ironiydi ama!

Kayıp DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin