16. Bölüm

546 41 48
                                    

16. Bölüm

Donghae'nin Bakış Açısı (heyyyoo! Sonunda dnjdkdjfkck)

Hyuk Jae (Y.N:// hala o adı da gerçek sanıyor)  bana sarıldığında içimden bir şeylerin koptuğunu hissettim. Başını boynuma gömdü ve belime doladığı kollarını biraz daha sıkılaştırdı.

Korkuyordum fakat hala ona güveniyordum. Bu yüzden ilk fırsatta kendimi bolca yumruklamayı aklıma not ettim. Tam bir umutsuz vakaydım... Güvenmek mi? Tch tch tch..

Bana sarılmasının verdiği huzurla gözlerimi kapattım ve etrafımızda esen hafif rüzgarın, muhteşem kokusunu burnuma doldurmasına izin verdim.

Rüzgar hafifleyerek durduğunda kollarımı karşımdaki bedenden ayırmayarak yavaşça gözlerimi açtım. Çevreye ürkek bakışlar atarken nerede olduğumuzu bir türlü anlayamamıştım. Korede miydik?

Belime sıkıca dolanan kolları zorlukla çözdüm ve birkaç adım geriledim. Derin derin nefesler alarak sakinleşmeye çalışıyordum.

Hyuk'un da göğsü hızla inip kalkıyordu. Heyecanlandığı çok belliydi ve bana farkettirmemek için ekstra çaba harcıyordu.

Çekingen bir şekilde sordum.

"N-Neredeyiz?"

Başını salladı ve çevreye bakınmaya devam etti. Sık ağaçların çevrelediği geniş bir ormanda gibi görünüyorduk. Hava kararmıştı ve dalların arasından süzülen ay ışığı etrafı aydınlatıyordu.

Asıl önemli olanın bulunduğumuz yer olmadığını farkettiğimde yüzümde geniş bir gülümseme oluştu.

K-Kurtulmuş muydum? Artık tüm işkenceler bitmiş miydi?

Gülümseyen yüzüme inat ardarda gözlerimden süzülen tuzlu damlalar yüzümü yıkıyordu.

Sağ elimi yavaşça çenemin altına getirdim ve şeffaf damlaların elime düşüşünü izledim. Damlaların oluşturduğu ıslaklık içimde gülme isteği uyandırmıştı. Ellerimi yüzüme kapatarak kahkaha atmaya başladığım da endişeyle  bana yöneltilmiş bakışları hissettim.

Tüm kontrolümü kaybetmiştim. Ne kahkahalarımı ne de sırayla düşen şeffaf damlaları durdurabiliyordum. Dizlerimin bedenimi taşıyamadığını farkettiğimde yere çöktüm ve kahkaha atmaya devam ettim. Bir taraftan da henüz yaraları iyileşmemiş ellerimi toprağa vuruyordum. Acıyla kendime gelebileceğimi düşünmüştüm.

Omuzlarıma dolanan kollar ve ensemde hissettiğim ıslaklık kahkahalarımın durulmasını sağlamıştı. Sırtıma baskı yapan beden hafif bir ritimle sarsılıyordu. A-Ağlıyor muydu?

Ensemde hissettiğim sıcak nefesle ürperdim. Hıçkırarak konuşması gözyaşlarımı tutmamı zorlaştırıyordu.

"Ç-Çok bekledin değil mi kediciğim?"

"O" sözü duyduğumda gözyaşlarıma engel olamamıştım. Bunun için hala ağladığıma inanamıyordum.

Evet bekledim gerizekalı! Senin gibi aşağılık bir adamı bekledim!

Boğazıma oturan yumruyu yok etmek için yutkundum. Pek işe yaramış gibi görünmüyordu.

Silkinerek Hyuk'u üzerimden attığımda sırt üstü yere düştü. Tekrar ayağa kalktığında karşıma geçti ve parmaklarıyla çenemi kavradı. Bunu sinirli olduğu için değil onu dinlemeyeceğimi bildiğinden yapmıştı.

Elini ittirerek güzel yüzüne çok da sert olmayan bir yumruk geçirdiğimde sendelemişti.

"BANA O LANET KELİMEYİ SÖYLEME! Şimdi yanımdan defol git!"

Can You Save Me From Hell?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin