Jungkook çocuğun yüzüne fırlattığı şeye sinirlense de ona fazla kaba davrandığını anlamıştı. Çocuğun tek amacı ona mendilini geri vermekti, Jungkook cidden aptalın tekiydi."Jungkook. İnsanlara karşı bu kadar kaba olmayı kes tamam mı? Hepsi Rosaleen gibi değil, hiçbiri değil. Rosaleen yüzünden herkese karşı ön yargılı olamazsın. Onu fazlasıyla üzdün. Bunu yapmayı kes dostum. Git ve ondan özür dile."
Jungkook kaşlarını çatarak Yoongi'ye baktı ve ondan uzaklaştı.
"Evet Rosaleen gibi değiller çünkü onun tırnağı bile olamazlar. Umrumda değil, hiçbiri."
Yoongi bir şey diyemeden Jungkook bahçeye doğru yürümeye başlamıştı bile. Sinirle bir nefes verdi ve telefonunu çıkardı. Ona aşık olduğunu söyleyen gizli takipçisi ile alay etse siniri geçerdi belki. Onu engellediğini görünce engeli açmak ve açmamak arasında kaldı. Dün yazdığı uzun mesajını sildiğini söylemişti ama silmemişti.
Jungkook kafasını kaldırdığında karşısındaki Rosaleen'in gülerek Taehyung'a sarıldığını gördü. Taehyung'da ona sarıldı ve dudağının kenarına küçük bir öpücük bıraktı. Jungkook sinirle arkasını döndü ve duvara bir yumruk geçirip okula yürümeye başladı. Okuldaki herkesin gözü neredeyse ondaydı. Gördüğü ilk sınıfa giren Jungkook içerdekilere bağırdı.
"Dışarı! Hepiniz!"
Çocuklar korkuyla dışarı çıktığında Jungkook derin nefesler alıp veriyordu. Taehyung'da olup onda olmayan ne vardı? Jungkook Rosaleen için her şeyi yapmıştı, neden onu sevmemişti?!
Elinde açık kalmış telefonu görünce belki yazdığı saçmalıklar onu güldürür diye okumaya başladı.
"Sen Rosaleen'e takıntılısın."
"Hah" diye bağırdı Jungkook kendi kendine ve mesajı okumaya devam etti. O kişi her kimse gerçekten güzel yazmıştı. Jungkook son cümleyide okudu.
"Aşk; Elini koymadığın sürece attığını hissetmediğin kalbinin, onun yanındayken bütün bedeninde attığını hissetmendir."
Jungkook 'vay be' dedi kendi kendine. Cidden aşığa benziyordu. Ve Jungkook bu sefer onu bulmakta kararlıydı.
Jimin lavaboda yüzünü yıkayıp ağladığını belli eden her şeyi temizledikten sonra peçeteyle kuruladı. Son bir kez aynaya baktı. Gözleri ağladığında daha da koyu bir kahverengi olurdu. Burnunun ucu hafif kızarmıştı. Beyaz teni, boyası akmış sarı saçları vardı ve bunları sevmiyordu. Çünkü Jungkook sarışınları sevdiği için saçlarını boyatmıştı. Rosaleen'de olup bende olmayan şey ne diye düşünmeden edemedi.
Rosaleen sarışındı, yemyeşil gözlere ve minik bir burna sahipti. Rosaleen güzeldi. Jimin ise sıradandı işte. Boyası akmış sarı saçlar, kahverengi gözler. Tekrar ağlanacağını fark ettiğinde bunları düşünmeyi bıraktı ve lavabodan çıktı. Sınıfa doğru yürürken, koridorda bir el kolunu tutunca tam çığlık atacaktı ki aynı kişi onu boş sınıfa çekerken ağzını kapattı. Jimin'in kalbi korkudan boğazında atarken hızlı nefesler alıyordu.
Gözleri büyümüş bir şekilde karşısındakine baktı. Karşısında Johnny Deep'i, belki de Brad Pitt'i görmeyi bile beklerdi ama ona bakan aşık olduğu gözleri görmeyi hiç beklemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
where do broken hearts go? ✔️
FanfictionJimin, Jungkook'a 1,5 yıldır platonik aşıktı ve en sonunda ona mesaj atmaya karar verdi -jikook