"Bu da bir önceki Fizik çalışmamız gibi olacak?" dedi çarpıkça sırıttıktan sonra annemin bizim için hazırladığı çatı katındaki masaya oturarak. Ben de çaktırmadan gülümsedim ve küçük masada karşısına oturdum."Hayır bu sefer delirmeyeceğim ve sadece ders çalışacağız."
Bunların olamayacağından eminmiş gibi minik bir gülümsemeyle kafasını salladı.
"Başlayalım o zaman."
Annem gelip kahvelerimizi önümüze bıraktıktan sonra bana göz kırparak gittiğinde gözlerimi büyüttüm. Annemsin sen, kendine gel!
"Sınava az kaldı ve ikimizin de dersten verim alabilmesi için dikkatimi dağıtma."
Masum bir şekilde "Tamam." dediğinde gülümsedim ve Fizik kitabımızı açtım.
Sınavda eski konularda çıkacağından ilk konulardan başlıyorum. Bak, arabalar aynı yönde gidiyorsa hızları toplanır ve zamanla çarpılır. Eğer farklı yönlerde gidiyorsa da hızları çıkarılır ve zamanla çarpılır. Bu aralardaki mesafeyi verir. Bu yüzden bu soruyu şöyle yapabiliriz." (Tam tersi de olabilir bana çok güvenmeyin ndlsmdsömdsl)
Sorunun üstünde işlemler yaparken onun kitap yerine bana bakışlarını hissedebiliyordum ve bu dikkatimin dağılmasına yol açıyordu.
"Beni dinliyorsun değil mi? Bu birinci sınıfların çözebileceği bir soru."
"Seviyemden düşük şeylerle uğraşmam."
Kaşlarımı kaldırarak ona döndüm. Kendini beğenmiş bir gülümsemeyle bana bakıyordu.
"En iyisi sana büyük bir koltuk getirelim. Egonla beraber oraya sığman lazım."
Egosu ne kadar fazla olsa da asla rahatsız edici düzeye gelmiyordu. Tamam, belki ilk zamanlar oldukça sinir bozucuydu ancak şu an tatlı geliyordu.
"En son bana laf sokmaya kalkıştığında sana bir şey demiştim ve boğulmak üzereydin, hatırlatırım."
Oldukça keyifli bir şekilde bana bakarken, yemekte bana neden öyle dediğini sormak istedim. Ve kesinlikle buna cesaretim vardı.
"Bu konuya geldiğin iyi oldu. Neden bana öyle yazdın?"
Bir iç çekti ve arkasına yaslanarak kollarını önünde birleştirdi. Dudaklarını bir şey söylemek için araladı ancak ardından kapatarak bir süre durdu. Sessiz bir dakikanın ardından konuşmaya başladı.
"Çünkü seninle ilgili şeyler gerçekten güzel. Yani biftek yemektense senin kırmızı halini izlemek daha eğlenceli. Her şekilde seninle uğraşmak favorim."
Bana iltifat ettiğini sandığım şeyin aslında kendi eğlencesi ile ilgili olduğunu anlamam içimde bir şeyleri kırsa da sesimi çıkarmadım ve Fizik kitabını kurcalamaya başladım.
"Bu soruyu çözebilir misin?" diyerek soruyu uzattıktan sonra kahvemden bir yudum aldım. Onu izlediğim sıralarda soruya odaklandığını ve kaşlarını çattığını gördüm. Bir dakika içerisinde çözmesi gözlerimi büyütmemi sağlamıştı.
"Bence ben sana değil, sen bana Fizik çalıştırmalısın." dedim şaşkınlıkla çözümü incelerken. Bu çocuk hangi ara ders çalışıyordu?
"Fizik değil de, Biyoloji çalıştırırım istersen. Hem de ilk konular, bilirsin."
Ona kızmaya hazırlanıyordum ki cümle sonunda göz kırpmasıyla bir süre durarak kendime gelmeye çalıştım. Gerçekten Tanrı ona her şeyi fazladan vermişti çünkü ne yaparsa yapsın görüntüsü asla kötü durmuyordu.
"Ya sen ne sapık biri olup çıktın."
İkimizde güldükten sonra ciddi anlamda ders çalışmaya başladık. Bir saat kadar kesintisiz çalışmış, çalışmamız gereken soruyu anlatmak için yaklaştığınızda burunlarımızın birbirine hissettiği çekim karşısında çapışmasıyla son bulmuştu. Burnum bile onu istiyordu!
"Çok üzgünüm, acıyor mu? Gerçekten kendimi kötü hissediyorum çünkü burnun şaşılası derecede harika ve eğer o acıdıysa eminim benim canım daha çok acır. Çünkü-"
Elini ağzıma koyduğunda gözlerimi de çenemi de kapattım. Kalp atışlarım hızlanmış, burunlarımızın şimdi yine değiyor olması onların birbirlerine hissettiği çekimi cidden kanıtlamıştı.
Yavaşça gözlerimi araladığımda aklıma o ilk günlerde beni bir sınıfa çekip aynı şimdiki gibi ağzıma ellerini koyduğu geldi. Kahveleri ile karşılaştığımda kalbim artık atmaktan yorulmuş, bir süre dinlenmek için durmuştu. Burunlarımız değecek kadar yakınken inanın nefes almam çok zordu.
Bu kadar yakın bir şekilde birbirimize bakarken geri çekilmesini bekledim ancak o alınlarımızı da birleştirerek ellerini yanaklarıma koydu ve gözlerini kapattı. O kadar heyecanlıydım ve titriyordum ki hiçbir şey demeden nefesimi tutarak yapacaklarını bekledim. Kafasını hafifçe hareket ettirip dudaklarını tam gamzemin olduğu noktaya, dudağımın çok az üstüne koydu. Onu izlemek istiyordum ancak anın büyüsüyle ben de gözlerimi kapattım.
"Özür dilerim." diye fısıldadı dudakları hala aynı yerdeyken. Kalbim sadece göğüsümde değil bütün bedenim de atıyor ve bu da tir tir titrememe yol açıyordu.
"Niçin?" diye fısıldadım aynı şekilde pozisyonumuzu bozmadan. Şimdi babam gelse ikimiz de sıçacaktık ancak bu çok özel bir an olduğu için düşünmemeye çalıştım.
"Yaptığım ve... yapacağım her şey için."
Anlamadım ancak sorgulamadım. Daha ne yapacaktı, kalbimi ne kadar kıracaktı bilmiyordum ancak sesimi çıkarmadım. Ben, kendimi ondan gelecek en kötü yıkıma bile hazırlamıştım. Ben, ondan gelecek her şeye razıydım. Ben, onu ıslanmaktan korkmayan bir kelebek gibi seviyordum ve ne olursa olsun, ne kadar zaman geçerse geçsin, kimseyi onun kadar sevmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
where do broken hearts go? ✔️
FanficJimin, Jungkook'a 1,5 yıldır platonik aşıktı ve en sonunda ona mesaj atmaya karar verdi -jikook