S e v e n t y o n e

8.4K 831 358
                                    


Hayatın her zaman büyük acıların küçük mutluluklarla kapandığı bir yer olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü insan ne kadar çok acı çekerse, mutluluğa o kadar hasret kalıyor ve bu da en ufak şeyden mutlu olunmasını sağlıyor.

Hayatım berbat diyemezdim, ama hayatımın berbat olacağını biliyordum. Onu izlediğim her saniye, bir gün onun karşımda olmayacağı ihtimaliyle kendimi yaralıyordum. Son yarım saatti. Belirtilen bitiş saatinin gelmesine sadece yarım saat kalmıştı ve onun ortalıkta olmaması beni üzüyordu.

"Jimin! Giy artık şunu." Diyerek okulun bize verdiği mezuniyet kıyafetini uzatan Mia, gözlerimle beş dakikadır Jungkook'u aramamı bozmuştu. Cüppeyi benzeyen şeyi giydikten sonra, kepi elime aldım ve mezun olacağım için üzüldüğümü fark ettim.

Üzülerek geldiğim bu okuldan şimdi mezun oluyordum ve bu daha çok üzülmemi sağlıyordu. Bir iç çektim ve kepi kafama koymadan önce bir okul geleneği olarak fırlatmadan önce içine yazılanlara baktım.

Yazıyordunuz, fırlatıyordunuz ve ardından havadaki keplerden herhangi birini tutuyor, onun içindekini yazan kişiyi bularak ona kepi veriyordunuz. Ve sonuç sadece mezun olmadan önce bir kişiyle daha tanışıyordunuz. Yazılanlarda göz gezdirirken gülümsememe engel olamadım.

"Sevgili Diana, eğer bu kep şansıma sana geldiyse; seni sevdiğimi ve her zaman seveceğimi bil. —Dylan."

Birçok komik yazı arasından, hala boş yer vardı. Elime kalemi aldım ve yazacağım şeyi düşündüm ancak birden sahne kararınca, son grubun çıkacağını fark ederek bu işi sonraya aldım. İnsanların uğultuları yine son bulmuş, sahneye yoğunlaşmıştı. Sonra onun sesini duydum, ve diğer tüm seslerin silikleştiğini hissettim.

Ona büyülenmiş gibi bakıyordum ve o bunu fark ettiğinde, normal Jungkook gibi davrandı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ona büyülenmiş gibi bakıyordum ve o bunu fark ettiğinde, normal Jungkook gibi davrandı. Bana tek kaşını kaldırarak gülümsedi, ardından kafasını tekrar mikrofona çevirdi ve dudaklarını yaladıktan sonra söylemeye devam ederek kalbimin durmasını sağladı. O an bedenimin verdiği tepkilerle, donup kalmamı sağlamasıyla bu çocuğa tamamen bağlı olduğumu fark ettim.

Ağlamaktan bıkmıştım, ağlamaktan yemin ederim ki bıkmıştım ama onun sesindeki bu harikalık, Tanrı'nın onu böylesine eksiksiz yaratmış olması, aynı ona bakarak söylemem gibi bana bakarak söylemesi ve ardından mikrofona tüm parmaklarıyla sıkıca tutunarak gözlerini kapatması...

Her şey, hem de her şey beni ağlatmak için var gibiydi. Sözler anlamlıydı, ve ben o bana öylece bakarken sadece titriyordum. Gözleri kapalıydı, sözler ağzından çıkıyor ve kalbimin tam ortasına düşüyordu. Sesinin tüm bu güzelliği etraftaki gürültüyü silip atıyor, kalbimin çığlıklarını dindiriyor ve huzurla dolmamı sağlıyordu.

O an anladım ki, bu çocuğun her şeyini unutsam da bende bıraktığı etkiyi asla unutamazdım. Sesinin, gülüşünün, gözlerinin, bakışlarının, gamzelerinin, her bir noktasının bende bıraktığı etkiyi unutamazdım.

where do broken hearts go? ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin