F o u r t y f o u r

10.6K 949 276
                                    


"Jimin! Oğlum biz geldik!"

Annemin sesiyle ağlamaktan kızarmış gözlerimi sildim ve hızla aşağı indim. Çok özlemiştim, gerçekten onları çok fazla özlemiştim. Hızla anneme sarıldığımda hissettiğim sıcaklık mükemmeldi. Ne kadar yardım etmedikleri için onlara kızsam da fazlasıyla seviyordum. Annemi bırakıp babamın boynuna sarıldım ve kafamı omzuna koydum. Belki de güvenmem gereken tek erkek oydu. Beni hiç bırakmayacak, kalbimi hiç kırmayacak tek erkek oydu.

"İyisin değil mi?" Diyen babam beni kendinden uzaklaştırarak yüzüne baktı. Gözlerim tekrar dolmaya başladığında kendime küfürler ettim.

"Jimin, sen odana çık. Ben de geliyorum."

Anneme kafamı salladım ve gözlerindeki üzgünlüğü gördüğüm her saniye kendimden nefret ettim. Odama çıkarken gözyaşlarım tekrar süzülmesin diye kendimi sıktım. Annemin bana yardım etmeye çalıştığı bir konu vardı. O da Jungkook.

Beni dinlerdi, unut derdi ve biterdi. En azından anlatmak rahatlarıyordu. Yatağımda cenin pozisyonunu alıp ağlamaya devam etmemden dakikalar sonra annem yavaşça kapıyı açarak yanıma yaklaştı ve oturduğu an başımı kaldırarak dizine koyup saçlarımı okşamaya başladı.

"Anlat bakalım, yine ne yaptı tavşan çocuk."

Gülmek istediğimde aynı zamanda ağladığım için böğürme gibi bir ses dışında hiçbir şey çıkmamıştı. Acıyan gözlerimi kapatarak dudaklarımı araladım.

"Canım acıyor anne. Yoruldum, çok yoruldum. Onun dengesiz tavırlarından yoruldum. Ban umut verip sonra yok oluşundan yoruldum. Kalbimi param parça edişinden yoruldum. Ona yardım edemeyişimden, bazen gözümün önünde acı çekmesinden yoruldum. Ona ulaşamamaktan, istediğim an kokusunu içime çekememekten yoruldum. Yoruldum anne! İlk öpücüğümü aldı, ilk! Ve sonra şöyle dedi 'Ben herkesi öperim' Acıyor anne. Her bir yanım acıyor."

Hıçkırarak bunları söylemem, onu şaşırtmak dışında bir işe yaramamıştı. Ve ben ona sarılarak, güven verici kolları arasında ağlamak dışında hiçbir şey yapamadım.

*Hoseok'un ağzından*

"Ya uyan oğlum uyan! Ne çektim senden ben! Yoruldum seni barlardan toplamaktan!"

Birkaç mırıltı çıkarıp yana
döndüğünde sinirle bir nefes verdim. Uyanmıyor, uyanamıyor, uyanmıyor! Delireceğim artık! Ayaklarından tuttum ve sallamaya başladım. Ama yüzümdeki ciddiyet zürafalı çoraplarını gördükçe bozulmaya doğru gidiyordu. Dışarıdan havalı olan çocuk aslında bir bebeğin tekiydi! Uyanmayan bir bebek!

"Uyanmazsan, bütün oyun konsollarını kıracağım."

Hızla koltukta doğruluğunda keyifle gülümsedim. Neden bunu söylemek daha önce aklıma gelmemişti ki?

"Hoseok? Sen? Hani görüşmeyecektik?"

"Sana hala kızgınım ama bir arkadaşım arayarak barda sızdığını söyledi. Saatlerdir uyuyorsun!"

Koltukta oturur pozisyon aldı ve dirseklerini dizlerine yaslayarak gözlerini ovuşturdu.

"Başım.... başım çok ağrıyor. Ve sanırım, sanırım birkaç kişinin kalbini kırdım. Hatırlamıyorum."

Gözlerimi devirerek telefonunu elime aldım ve kimlerin kalbini kurmuş olabileceğini düşündüm. Aklıma ilk gelen isim, Jimin olmuştu. Jungkook kendine gelmeye çalışırken whatsapp'tan Jimin'i bulmaya çalıştım. 'Baş Belası' yazısını görünce sohbeti açtım ve yazdıklarını okudum. Şimdi Jungkook'u öldürmemem için sebep kalmamıştı işte!

"Jungkook! Bak çocuğa neler demişsin seni sersem! Kim bilir ne kadar kırıldı!"

Telefonu ona attığımda yakaladı ve umursamaz bir tavırla mesajlara baktı.

"Tamam, doğruları söylemişim."

Daha geçen gün ondan vazgeçecek diye ağlamıyor muydu? Bu çocuk neyin nesiydi böyle? Gerçekten, bugün onu kimse elimden kurtaramayacaktı! Hiç kimse!

where do broken hearts go? ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin