F i f t y f i v e

10.1K 908 584
                                    


Yolculuğun birinci saatinde, Jimin Jungkook'un pis imaları ve konuşmaları yüzünden krize girmek üzereydi.

"Artık susar mısın çünkü kitap okuyorum!" Diyerek sitemle konuştu ancak Jungkook ile kollarının değiyor olması sesinin titremesini sağlamıştı.

Jungkook kıkırdayarak otobüse binmeden önce çıkarmış olduğu gözlüğünü taktı ve Jimin'e döndü. Çocuğun ona olan bakışları yumuşamıştı ve hatta hayran hayran bakıyordu. Jungkook bunu seviyordu. Onun ona böyle güzel bakıyor oluşunu, aşk denen şeyin Jimin'in gözlerinde bas bas bağrışını... gerçekten seviyordu.

"Ben de seninle okuyacağım."

Jungkook ona iyice yaklaşıp omzumun üstünden ne okuduğuna baktı. Kafka'dan 'Milena'ya Mektuplar' okuyordu. Jimin bu sırada nefesini tutmuş Jungkook'a bakıyordu.

Jungkook'un omzu onun boynuna değiyordu ve bu ölmesi için yeterliydi. Jungkook dikkatlice açık olan sayfayı okurken Jimin hipnotize olmuş gibi onu izliyordu.

"Bu cümle çok güzel." Jimin kendine geldi ve gösterdiği cümleye baktı. Daha o okuyamadan Jungkook kendisi cümleyi mırıldandı.

"Seni seviyorum işte, budala, deniz dibindeki çakıl taşı nasıl sevilip, sarmalanır, ona bağlanılırsa ben de sana öyle bağlıyım."

Jimin bir cesaretle kitabı eline aldı ve  bir sayfayı aramaya başladı. Bulduğunda buruk bir tebessüm etti ve Jungkook'a gösterdi.

"Bu söz daha güzel. 'Ve sen gelmiyorsun. Gelmeye kendin ihtiyaç duyana kadar bekliyorsun.' "

Jungkook kafasını kaldırıp çocuğa bakınca Jimin nefesini tuttu. Kafka'nın kaleminden yazılmış bir sözü ondan duymak o kadar güzel gelmişti ki çocuğa içi birden kıpır kıpır olmuştu. Aralarındaki bakışmayı birden yüksek sesle açılan müzik bozdu.

"Hadi ama! Kalkın, dans edin hatta sınavı siktir edin!" Okulun yaramaz çocuğu Olivier herkesi kaldırmaya çalışırken görevli öğretmen ettiği küfür yüzünden kafasına bir kere vurup onu azarladı.

Herkes gülüşürken Jimin az önce yaşanan olayın şokunu atlatmaya çalışıyordu. Jungkook bir süreliğine çocukla uğraşmayı bırakıp yaptıkları saçma dansa katıldı ve yarım saat boyunca, hiç kıpırdamadan, sıkılmadan Jimin onu izledi. Onun o eğlenirken, pozitif halini hafızasına kazıdı ve öylece izledi.

Yolculuk bitmek üzereyken Jimin önde Austin ile beraber oturan Mia'ya indiklerinde tek başına gezeceğini yazdı ve Mia birkaç itirazdan sonra kabul etti. Araba durduğunda ise kimse inmeden öğretmen konuşmaya başladı.

"Altı saatiniz var. Sizi bu alışveriş merkezinin önüne bırakıyoruz ve saat yedide tekrar buradan alacağız. İstediğiniz yeri gezin ancak üst geçitleri kullanın ve dikkatli olun. İyi eğlenceler!"

Herkes kalkarken Jimin yerinde oturarak kalabalığın inmesini bekledi. Yanındaki Jungkook ona döndü ve bileklerinden tutarak kaldırdı.

"Yemek yemeğe gidiyoruz."

Jungkook'un onu bileklerinden tutmasına mı yoksa onunla yemek yemesine mi şaşıracağına karar veremeden Jungkook onu sürekleyince hızla çantasını alarak indi ve mecburen onu takip etti.

"Ya ben belki seninle gezmek istemiyorum neden sürüklüyorsun?"

Jungkook yarım ağız güldü ve çocuğa döndü.

"Bırak gururu, benimle gezmek istediğini biliyoruz."

Çocuk kaşlarını çatarak konuşmak için ağzını aralayınca Jungkook elini ağzına kapatarak onu susturdu.

"Sadece sessiz ol ve benimle gel. Az sonra hayatının en güzel tavuğunu yiyeceksin."

Jimin Jungkook'un tavuk demesi ve üstüne ellerinin onun yüzüyle temas etmesi üzerine susarak yavaş adımlarla arkasından ilerlerdi. Yirmi dakika kadar sonra, ikisi de masada oturmuş karşılarındaki tavuklara aşkla bakıyorlardı.

"Burası benim en sevdiğim yerdir. Ve bu menü de. Birkaç dakika hayatla bağlantımı koparacağım sanırım." Diye mırıldanan Jungkook direkt paketleri açmaya başladı.

Jimin omuz silkerek kendi tavuklarından birini eline aldı ve sosa bandırarak ağzına attı. Ardından patatesini yedi ve içeceğini içti. Jungkook gülmeye başlayınca Jimin yemekten şişmiş yanaklarıyla çiğnerken ona baktı.

"Ne oldu?" Diye sorduğu ama ağzı dolu diye sesi boğuk çıkmıştı.

"Benim gibisin. Karşında sevdiğin insan varsa bile yemek yerken umursamıyorsun."

Jimin ağzındakileri yuttu ve bir kez daha omuz silkti.

"Karşımda sen varsın ancak tavuk da var. Bir süre ikinci plandasın."

Jungkook tekrar gülümsedi çocuğun onu sevdiğini inkar etmemesine içten içe sevinirken. Yemekler bittiğinde ikisi de kitap mağazasına girdi. Jimin yarım saat boyunca kitapları inceleyip birkaç tanesini ayırdığı sıralarda Jungkook homurdandı.

"Mağazadaki bütün kitapları incelemene gerek yok bence. Hadi artık daha sinemaya gireceğiz!"

Jimin onunla beraber sinemaya girme fikrini sevse de bakması gereken birkaç kitap daha vardı.

"Ya banane biraz daha bakacağım. Benimle takılma katlanamayacaksan."

Jimin bir an durdu ve düşündü. Jungkook neden onunlaydı?

"Seninle takılacağım çünkü arkadaşlar beraber gezer."

Jungkook bunu dediğinde Jimin'in umutlanmış iç sesi cevabını almıştı. Çocuk onuncu kitabını da aldıktan sonra kasaya gitti. Jungkook ile ödeme için kısa bir tartışma yaşasala da kitap konusunda kazanan Jimin olmuştu.

Elindeki iki poşeti de Jungkook aldığında çocuk onun bu nazikliğine bir süre inanamayarak baktı. Üst kata çıktılar ve Jungkook Jimin'e sormadan rastgele bir filme bilet aldı. Koltuklarda yerini aldıklarında Jimin bunun bir aşk filmi olduğunu etrafın çiftlerle dolu olmasından anlamıştı.

Aşk filmi, karanlık bir ortam, iki saat ve Jungkook ile Jimin.

Jimin gergince koltuğuna sindi ve hemen yanında oturan Jungkook'a bakmamaya çalıştı. Oldukça merak ediyordu. Günün sonunda hala arkadaş mı kalacaklardı?

where do broken hearts go? ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin