Final

10.2K 788 660
                                    



*28.03.2021*

Canım acıyor.

Kalbimdeki inanılmaz acıyı ve ağırlığı sana asla tarif edemem, tarif etsem de anlayabileceğini sanmıyorum. Çünkü sen beni hiçbir zaman anlamadın. Yine nefes alamadığım o günlerden birindeyim, gözlerimden yaşlar akıyor, odamın bir köşesine çekiliyorum ve ağlamaya başlıyorum.

Sana yazmayı neden durduramadığımı bilmiyorum, seni son kez görüşümün üstünden boktan dokuz ay geçmesine rağmen neden hala seni unutamadığımı bilmiyorum, bana bunu bambaşka bir ülkeden nasıl yapabildiğini bilmiyorum.

Ülkeyi Temmuz'un yirmi sekizinde terk etmişsin, bugün Mart yirmi sekiz. Tam sekiz ay önce, aynı ülkede bile nefes almayı bıraktık. Ve biliyor musun, o günden beri doğru düzgün nefes alamıyorum. Boğazıma sıkı sıkıya eller sarıldığını hissediyorum bazen, beni boğduğunu, tüm yaşama fırsatımı elimden almaya çalıştığını hissediyorum.

Ona izin vermek istiyorum, ama seni bir daha görme ihtimali yüzünden onunla savaşıyorum. Yine de bazen uyumadan önce bir daha uyanmamak için dua ediyorum. Sensizliğin bıraktığı acıyı her  gün hissetmektense ölmek daha cazip geliyor.

Bunun neden bu kadar zor olduğunu bilmiyorum. Bana yeni bir ortam, yeni bir hayat olacak demiştin ama üniversitesinin o koca kapısından girdiğim an gözlerim seni aradı. Ve biliyor musun Jungkook? Ders bitimlerinde bahçeye çıkıp seni görememek, kalbimi paramparça eden nadir şeylerden biri. Bazen dersin ortasında camdan dışarıya bakıyorum ve o günlerimizi hatırlıyorum.

Bayan Melanie sana çiçekleri sulamanı söylemiş ve eline bir kova verip seni dışarıya kovmuştu, bense Edebiyat dersindeydim. Camdan dışarı bakarken, çiçekleri büyük bir özenle suladığını gördüm. O sırada Edebiyat öğretmenimiz şöyle diyordu; "Hepiniz birer çiçeksiniz ve aşk; bedeninizi, ruhunuzu yeşertecek olan su. Eğer su hiç olmazsa ölürsünüz, az olursa kurumaya başlarsınız ve çok olursa yine ölürsünüz. Aşkınızın dozunu kaçırmayın."

Sen o çiçekleri sularken yüzündeki ifade de ruhumu suladı ancak anlaşılan su çok fazla geldi Jungkook, çünkü yavaş yavaş ölüyorum. Bu his tarif edilemez derecede acı veriyor, sensiz olmak çok garip geliyor ve sürekli "Acaba burada olsaydı ne olurdu?" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Sahi Jungkook, ne olurdu burada olsaydın? İmrenilen çiftlerden olur muyduk? Derslerde saçımla oynayan Rae yerine sen olur muydun? Tekrar futbol oynar mıydın aralarda, ben de büyük bir gülümsemeyle izler miydim o şirin hareketlerini? Öğle arasında o kahkahası eksik olmayan iki kişilik masalardan biri bizimle süslenir miydi? Sana rahatça nasılsın diyebilir miydim burada olsaydın? Sana sarılabilir miydim sımsıkı? Seni sevmeme izin verir miydin ve en önemlisi, sever miydin beni az da olsa?

Bunları düşünmek kalbimi yoruyor Jungkook, sen burada olsaydın neler olurdu diye düşünmek kalbimi yoruyor çünkü sen yoksun, asla olmayacaksın.

Beni fazlasıyla yoran bir başka şey de, sürekli çevremde olan olayları "Acaba Jungkook ve ben olsaydık ne yapardık?" şeklinde değerlendiriyorum. Rae geçen gün Noah'ın kıravatını bağladı ve birbirlerine gülümsediler. Sonra birdenbire kafamda Rae ben, Noah da sen oldun. Çok güzeldi Jungkook, bir hayal olsa bile senin bana öyle gülümsediğini hissetmek çok güzeldi.

Ayrıca birkaç kere seni rüyamda gördüm. Dizimde yatıyordun ve ben de senin saçlarını okşuyordum. Tanrı şahidim olsun ki yumuşak saçlarını ellerimin içinde hissettim. Beraber sürekli gezdiğimiz, kahkahalar attığımız, okulda yangın alarmını çalıştırıp çığlıklarla güldükten sonra el ele koşarak oradan uzaklaştığımızı gördüm. Ellerinin sıcaklığı, hala ellerimde.

where do broken hearts go? ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin