F o u r t y e i g h t

10.4K 885 326
                                    


Seokjin'in kötü espirisine rağmen Celine gülmeye başlayınca, Seokjin yüzünde bir tebessümle onu izlemeye başladı. Artık zamanı geldiğini ve çok bile beklediğini düşünen Seokjin, ona dönerek ellerini tuttu. Celine gülmesini kesip şaşkınca Seokjin'in elleri arasında kaybolmuş ellerine baktı. Dudakları yavaşça aralanırken gözlerini Seokjin'in gülümseyen yüzüne çevirdi.

"Tak Tak!" Diyen Seokjin'e oldukça büyük bir hayal kırıklığıyla bakmamaya çalıştı. Romantik şeyler beklemesi bile saçmalıktı, Seokjin onu sadece arkadaş olarak görüyordu.

"Kim o?"  Dedi Celine gülümsemeye çalışarak.

"Seokjin." Diyerek kızı daha çok kendine yaklaştırdı Seokjin. Kız neredeyse ölmek üzereydi, Seokjin'in kokusuyla mayışmamak mümkün değildi.

"Hangi Seokjin?"

Celine'in sesi istemeden de olsa titremişti. O kızarmadan önce Seokjin kızın elini tutarak, yine aynı şekilde kızın kalbine doğru çıkardı ve üstüne kendi elini koydu.

"Bu kalbin sahibi olmak isteyen Seokjin."

Genç kız şaşkınlıkla ona bakarken, Seokjin ile aralarında birkaç milim bile kalmamıştı. Celine bir nefes aldı ve Seokjin'e verebileceği en güzel cevabı vererek, dudaklarını birleştirdi.

***

"Beni burdan çıkarman için, sana on saniye veriyorum Jung" Diye sinirle tısladı Nora. Hoseok ise sadece kızı izleyerek sinirlendiğinde ne kadar çekici olduğunu düşünüyordu.

"Az önce dediğimi duydun. Sevgili olmadan burdan çıkmayacağız."

Nora sinirle kaşlarını çattı ve Hoseok'a doğru ilerleyerek parmağını göğsüne bastırıp onu itekledi.

"Sonsuza kadar burada kalmak istemiyorum. Seninle asla çıkmayacağım. Ayrıca buna zorla insan alıkoymak denir tamam mı! Seni bok beyinli Hose-"

Nora'nın cümlesini kesen şey, dudaklarını örten ince dudaklardan başka hiçbir şey değildi. Ve Hoseok aylardır beklediği anı yaşadığı için, her an ölebileceğini düşünüyordu.

***

Ga Eul çalan zille derse gittiğinde, Jungkook biraz daha oturacağını söylemişti. Aynı Austin'e derse girecek havada olmadığını söyleyip, onu gönderen Jimin gibi. Şimdi koca bahçede boş bakışlarla gökyüzünü izleyerek müzik dinleyen Jimin ve ifadesiz bir yüzle onu izleyen Jungkook dışında kimse yoktu.

Jimin kollarını bedenine sararak masmavi gökyüzüne baktı. Gözlerini kapatarak, çalan şarkıyı; Sia'nın sesinin kalbindeki dokunuşlarını hissetmeye çalıştı. Kalbinde hiç dinmeyecek bir ağrı olduğunu hissediyordu ama artık onun için çabalamayacaktı. Mesaj atıp onunla yakınlaşsa daha mutlu olacağını düşünmüştü ama uzaktan sevdiği Jungkook'un daha iyi olduğunu acı yollarla anlamıştı.

Jungkook bir iç çekti ve uzakta olsa da iyice çocuğa baktı. Onu fark etmemesi Jungkook için düşünmesi bakımından daha iyiydi. Onu sevmek istiyordu ama yapamayacağını biliyordu. Gerçekten, Jimin'i asla onun Jungkook'u sevdiği kadar sevemezdi.

Jimin ile istese çıkabilirdi, onu her an öpebilirdi, birçok şeyi yapabilirdi ancak bunları onu tamamen sevmeden yaparak, ona kötülük yapmak istemiyordu.

Jungkook üniversiteyi Seul'de okumayı planlıyordu. Burada sınava girecek ve istediği bir süreden sonra da oraya gidecekti. Yaşadığı sorunlar ve kazadan sonra annesine daha yakın olmak ona kesinlikle iyi gelecekti.

Jimin'e artık umut vermek ve onu üzmek istemiyordu. Onunla çıkmayacaktı ve hatta onunla konuşmayacaktı. Aynı eskisi gibi, hiç tanışmadan önceki gibi.

Jungkook ne kadar böyle düşünse de Jimin'in attığı küçük bir mesaja dayanamayıp onunla tekrar konuşacağını biliyordu. Peki, Jimin tekrar mesaj atacak mıydı?

where do broken hearts go? ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin