"Baran, bir gelir misin kuzum?" Gözlüklerimi çıkartıp gözlerimi ovuşturdum yavaşça. Bitirmem gereken bir senaryo vardı ve son teslim tarihine az kalmıştı. Baştan sonra bitirsem de, bir şeyler eksik hissediyordum ve ne yapacağımı bilmiyordum. Arka arkaya on kez okumuştum fakat hala bulamıyordum.
Baran geldiğinde bir eliyle omzumu sıkıp kulağını kulağıma sürttüğünde hafifçe kıkırdadım. "Efendim sevgilim?" diye mırıldandığında sesinin boğukluğundan koltukta uyuyakaldığını anlamıştım. "Kocan çalışırken sen uyu bakalım." dediğimde kıkırdadı.
"Bizimki daha yeni uyudu, öldürüyor beni kerata." dediğinde burnumu boynuna sürtüp "Mükemmel bir babasın." dedim. Dudaklarını dudaklarıma bastırıp sessizce "Biliyorum, senden daha iyi bir babayım." dedi.
Alt dudağını hafifçe ısırıp "İkimizden biri çalışmalı." dediğimde kucağıma oturup burnunu elmacık kemiğime sürttü. "Biliyorum ama senin de dinlenmeye ihtiyacın var. Beş saattir aralıksız çalışıyorsun."
Parmağımla tişörtünü hafifçe kaldırıp belinde dolaştırmaya başladım. "Bir şeyler eksik ama ne eksik bulamıyorum." dediğimde yutkundu. "Okuyabilir miyim? O sırada sen de biraz dinlenirsin."
Başımı sallayıp başımı omzuna gömüp gözlerimi kapattım. "Sen böyle yaparsan okuyamam ama."
Omzumu silktim. "Lütfen sevgilim..." diye mırıldandığında gözlerimi açamayacak kadar yorgundum.
Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi açtığımda Danny kocaman gözlerle bana bakıyordu. "Günaydın baba." dediğinde yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ona baktım. Yanıma hafifçe uzanmış, uyurken beni öpmüştü. Ona her bakışımda, sanki ilk kez görüyormuşum gibi büyüleniyordum. "Günaydın oğluşum."
Ona sıkı sıkı sarılıp "Dad nerede?" dediğimde kıkırdayıp "Bathroom'da." diye cevapladı. Yarı Türkçe, yarı İngilizce konuşmaktan her iki dili unutup Türkilizce konuşmaya başlayacağız diye korkuyordum. "Ne zamandır uyuyorum ben?" dedim mis gibi kokusunu içime çekerken.
"I don't know, belki iki saat? (Bilmiyorum, belki iki saat?) Dad said bir saat uyuduğumu, ben uyanalı da oldu bir saat." Bozuk Türkçesi kahkaha atmama neden olmuştu. Ne zaman bunu yapsam kaşlarını çatar ve "I won't speak Turkish anymore! You always making fun of me baba!" (Artık Türkçe konuşmayacağım. Sen hep benimle alay ediyorsun baba!) diye kızardı bana.
"You did it again baba!" (Yine yaptın baba!) dediğinde gülümsedim. "Yes I did ama neden? Çünkü sen çok sweetsin." (Evet yaptım ama neden? Çünkü sen çok tatlısın.) deyip onu gıdıklamaya başladım.
Biz oynaşırken Baran odaya girip "Bensiz yapamazsınız!" diye çığırıp yanımıza atladı ve ben Danny'i gıdıklarken o da beni gıdıklamaya başladı. "Enough baba! Dad say bir şey to him!" (Yeter baba! Baba ona bir şey desene!)
Baran da benim gibi kahkaha atınca Danny iyice somurtup köşeye kaçtı. "Kötüsünüz! Hem de both of you! Ugh, I did it again." (Hem de her ikiniz de! Ah, yine yaptım.)
Ardından o da gülmeye başladı. "Anyway, aç mısın Danny?" diye sorduğumda "Sen uyurken yedik biz hayatım. Sen aç mısın?" diye cevapladı Baran.
"Yok sevgilim, sen okuyabildin mi senaryoyu? Ne eksik?" Baran başını yavaşça salladı. "Bence hiçbir şey eksik değil. Müzikali en iyi şekilde film senaryosu haline getirmişsin, istersen Can'la Ata'yı arayayım? Sonuçta biri başrol, biri de tiyatro metnini."
Başımı iki yana salladım. "Hayır, hayır. Sen iyi diyorsan öyledir, son kez göz gezdiririm." Saçlarıma hafif bir öpücük kondurup "Danny come here honey, you need to take a bath." (Danny, buraya gel balım, banyo yapman lazım.) dediğinde Danny alt dudağını büzüp "Ama dad, istemiyorum." dediğinde Baran başını iki yana salladı. "Bu trickler babaya söker, bana değil."
Danny kaderini kabullenmiş bir şekilde omuzlarını düşürüp Baran'ın peşinden giderken ben de bilgisayarı kucağıma alıp senaryoyu tekrar okumaya başladım. Can ve Ata, dört yıl önce bir tiyatro ekibi kurarak Ata'nın kaleme aldığı bu müzikali Broadway'de sahnelemeye başlamışlardı. İki yıl boyunca kapalı gişe oynadıktan sonra, Amerika turnesine çıkıp tüm eyaletlerde oynarlarken bir yapımcı ikisine müzikali film yapmaları ve başrolde oynamaları için teklif getirdiğinde Can ve Ata, yönetip senaryoyu yazacak kişi yalnız ben olursam kabul edeceklerini söylemişlerdi.
Bana ulaştıklarında seve seve bunu yapacağımı söylemiştim. Altı aylık senaryo yazım süremin son iki haftasına girmeme rağmen hala bir şeyler eksik gibi hissediyordum. Ata, Can'a olan aşkından ilham almış ve yazmıştı. Hikayelerin bildiğim için senaryoya dökmek kolay olur diye düşünsem de bir şeyleri yanlış yapmışım gibi hissediyordum. Elbette müzikal oyun, bir filme göre daha uzun olduğu için kesmem gereken yerler olmuştu fakat bunu olabildiğince az yapıp daha çok beraber anlatılabilecek yerleri birleştirmeye çalışmıştım.
Müzikler zaten önceden hazırlanmış olduğu için eksiğin bu olduğunu düşünmüyordum. Bir dakika! Elbet herkes müzikali seyretmemişti lakin, filmin bu anlamda kendine özgü hiçbir yanı yoktu. Mükemmel bir uyarlamaydı ama uyarlamaydı. Orijinalliği yoktu. Hızla telefonu elime alıp Can'ı aradım. "Ata yanında mı?"
"Sana da merhaba Teo, evet yanımda. Ne oldu?"
"Hemen telefonu hoparlöre al. Film için size bir şey sormam lazım."
"Aldım."
"Her şey güzel, olabildiğince sadık kalmaya çalıştım ama sanırım olması gerekenden daha sadık. Film, müzikali bilenler için hiçbir farklılık sunmuyor. İki haftadır tekrar tekrar okusam da eksikliği fark edememiştim. Birazdan size senaryoyu atacağım, biraz düşünüp müzikale eklemediğiniz ama sizin için önemli olan bir anı bulun ve bu an için bir orijinal şarkı ayarlayın. Az zamanımız var biliyorum ama bunu yapmamız lazım. Bir dakika, zil çalıyor. Kimseyi de beklemiyorduk ki. Hassiktir, bugün Götse geliyordu! Benim hemen kapatmam lazım. Siz bol bol düşünün. Öptüm!" Telefonu hızla kapatıp kapıyı açtım.
Götse, minik Teoman'ı Edis'e bırakıp bir haftalığına yanıma gelecekti çünkü benim her zaman son anda bir boklar yemeyi sevdiğimi bildiği için. Eh, haklıydı da. Yine son anda bir boklar yemiştim. Asansörden indiğinde bana bakıp çığlık atarak üzerime koştu. "Özledim hem de çoook çook."
Kollarımı açıp "Yanına yanına, al beni yanına." dediğimde boynuma atlayıp kocaman sarıldı bana. "Edis keşke Amerika'da ünlü olsa da taşınsak. Bitsin artık bu çile." dediğinde güldüm. "Gördüğün ilk ünlüye yapışmasaydın sen de salak."
Kapıyı kapattığımda gülüp "Bana diyene bak, Baran'a aynısını yapmadın sanki." dediğinde iç çekip "Eh, haklısın. Ama pişman mıyız?" dediğimde aynı anda "Asssla!" diye bağırdık.
Kendi eviymiş gibi rahatça topuklularını çıkartıp bir yere atması ve ardından kanepeye yığılmasını sırıtarak izledim. Özlemiştim onu çevremde böyle görmeyi. "Baraşko nerede?"
"Danny'i zorla yıkıyor." dediğimde kıkırdadı. "Aynı senin gibi pis." Bunu derken elleriyle ayak parmaklarına masaj yapması komikti tabii ki.
"Bekle, dördüncü duvarı yıkacağım Teo." dediğinde koltuğa bağdaş kurarak oturdum. "Bekliyorum hala."
"Dur yıkamadım. Neyse 400K olmuşuz, bir okunmaya bir lira alsaydı zengindi yazar." dediğinde cıkladım. "Yok kız, bu sefer beceremedin."
Omzunu silkti. "Amaaan sikerler. Neyse çocuklar yazar yoruldu, 1M olunca yeni özel bölüm gelir." Boşluğa el sallayıp "Baay!" dediğinde ona uyup ben de elimi salladım.
"Bye bitches."
✨
400K yapmışsınız ruh hastaları
Çooook özlemişim Baran ve Teo'cuğumu 💜
Cidden benim için çok özel bu hikaye, aşırı seviyorum. Umarım sizin için de öyledir.
Bir kısmınızı hala seviyorum. 😘
Gidelim John 🤸🏻♂️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iphone x ¿boyxboy¿ ฯtextingฯ
Short StoryIphone X isterken aşkı bulacağımı tahmin etmiyordum.