''ONLARDAN BİRİ''
İş görüşmesinin üzerinden beş gün geçmişti. Bana toparlanmam için bir hafta verilmişti ancak neredeyse hiç toparlanamamıştım. İşim zordu. Yatılı olarak çalışacaktım. Bana orada bir oda ve bir ofis hazırlayacaklardı. Belki de ömrümün en zor dönemlerini büyük bir hastanenin içerisinde geçirecektim. Bütün eşyalarımı almama gerek yoktu sanırım. Eve dönmem için iki haftada bir izin verilecek ve iki gün tatil yapacaktım. Bunun dışında maaşım baya dolgun olacaktı. Fakat para pek de kullanabileceğim bir şey olmayacaktı bundan sonra hayatımda. Belki de emekliliğimde sayamayacağım kadar param olacaktı ama şu an için paranın bendeki karşılığı yoktu.
O gün sözleşmeyi tam üç defa okumuştum. Sanırım işe alındığıma inanamıyordum. Bu kadar kolay bir şekilde işe kabul edileceğimi düşünmüyordum. Çok fazla soru bile sorulmamıştı. Belki dedikleri gibi bu iş için en uygun aday bendim. Peki bunu ben neden bilmiyordum?
Hastaneyle ilgili birçok bilgi aldım o gün. Hastane bünyesinde elliden fazla personel, üç yüzden fazla hasta varmış. İlk duyduğumda gözüm korkmuştu. Ama sonra, "Bu benim işim." dedim kendi kendime. Hem ne kadar zor olursa olsun, artık çalışıyordum. Bu da beni mutlu ediyordu. Tekrar doktor ünvanımın defalarca kullanıldığı zamanlar çok yakındı artık. Hasta olmadan önce, ki ben buna hastalık demiyorum, doktorların asla hastalanmayacağını düşünürdüm. Sonuçta çözümü bildiğim bir sorunun önlemini almam gerekiyordu. Ancak böyle bir şeyi nasıl önlerdim bilemiyorum. Kendimde bile olmuyordum. Neyin gerçek neyin hayal olduğunu bilemiyordum ve zihnim bana oyun oynuyordu. Her defasında "Ben deli değilim." diye çığlık atarken buldum kendimi. Gerçekle hayali ayırabilene kadar deli olmadığımı kendime kanıtlamam gerekiyordu. Peki ya yakın zamanda çalışacağım hastanedeki hastalar. O kadar hasta her gün kendilerine bunu söylüyorlar mıydı acaba? Bunu düşünmek ürpermeme neden olsa da artık işimi yapacak olmam çok daha ağır basıyordu. Nitekim doktor olan bendim. Hasta olan onlar.
Gitmeme sadece bir gün kala artık alelacele de olsa hazırdım. Pazar günü akşam özel bir araçla beni alacaklardı. Şehir dışındaki ufak bir kasabanın hemen beş kilometre arkasında kalan hastaneye götüreceklerdi. Bavulum hazır, ev gayet topluydu. Evimi özleyecek miydim? Bilmiyorum. Son beş senedir burada yaşadıklarım çok kötüydü. Evimden hiç çıkmamıştım son bir seneye kadar. İlk defa bir iş başvurusunda bulundum. O da çok kolay geçmişti. Hayat belki de bana yaşattıklarını böyle telafi ediyordur. Bu mümkün mü acaba? Hayattan intikam alınabilir mi? Tam şu anda teşekkür etmem gerekiyor sanırım. Yoksa o intikam almaya çalışabilir.
Tüm bunları düşünürken yavaşça uykuya dalıyordum. Saat şu anda öğleden sonra dördü otuz beş geçiyordu. Akşam yola çıkacaktık ve yol beni biraz fazla yoruyordu. Yol uzun sürecekti ve sabaha karşı orada olacaktık. Bütün bunlar zihnimi meşgul ederken gözlerimin kapandığını hissettim. Kendi evimde son kez uyuyacak olduğumu düşündüm bir an. Nefesim ağırlaştı. Kapanmakta olan gözlerim yeterince kısılmıştı fakat etrafı çok az da olsa görebiliyordum. Aslında gözüm kapalı da olsa evimi ezbere biliyordum. Dört sene boyunca hiç çıkmamıştım. Son bir sene de çıkmaktan korkuyordum. Evimin her köşesine dokunduğuma yemin edebilirim. Peki ya bundan sonra? Hiç bilmediğim bir yeri de böyle keşfedebilecek miydim?
Kapı ziline tam üç kere basıldı. Üçüncüsü o kadar ısrarlıydı ki birileri beni alıkoymaya gelmiş bile olabilirdi. Yerimden kalktım. Kapıya doğru hızlı adımlarla giderken tekrar zile basıldı. Üç kere çalınması beni uyandırmaya yetmemiş gibi bu sefer baya ısrarlıydı. "Geldim!" diye seslendim. Kapı deliğinden bakmadan açtım kapıyı. Normalde böyle bir şey asla yapmam. Önceleri kimseyi içeri bile almıyordum. Hatta bir dönem kapı zilini sökmüştüm. Sonrasında tekrardan alışmak zor olmuştu benim için. Şu an bile aylardır dört defa çalınmamıştı zilim. Bir keresinde bir anketör gelmişti ve bana abuk subuk Sorular sormuştu. Yalan yanlış cevaplarla göndermiştim. Ona, evde üç köpeğim olduğunu ve amatör müzisyen olduğumu söylemiştim. Bir diğer gelense yanlış eve gelen kargo kuryesi. Üst kattaki komşum her zamanki gibi yurt dışından, sonrasında camından aşağı sinirle atmak için yine saçma sapan bir cihaz sipariş etmişti. Bir ara bunların raporunu tutuyordum ve tek eğlencem de buydu. Camdan aşağı büyük gürültülerle atılan cihazları not edip, ne olduklarını tahmin etmek çok eğlenceliydi. Bunların dışında kapımı çalan kimse olmamıştı. Ah, ne kadar yalnızmışım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE
Mystery / ThrillerBen kimim? Zihnimin en ücra köşesinde bile benliğime dair hiçbir şey yok. Her gün boş bir sayfaya kimliğimi ilmek ilmek dokuyorum. Tanrı'nın bana verdiği bu hediye yavaş yavaş sonum oluyor. Kendime yardım etmektense, benimle aynı kaderi paylaşan...