(WİLSON)
Hastane bahçesinin en karanlık ve en korkunç köşesindeydik. Zamanında buradan kaçmayı düşündüğümde aklıma ilk gelen yerdi burası. Doğa, saklanmamız için tüm gücünü kullanmış, her yeri sık ağaçlarla doldurmuştu. Hangi tarihte fide olduğu belli bile olmayan ağaçlarla... Her şeyiyle intikam almaya uygundu.
Ağaçların arasından sessizce yürürken hastane bahçesini gözetliyordum. Kimsenin olmamasını beklemiyordum. Çünkü polisler her saat nöbetteydi. Bazı saatlerde ışığı kapalı odaların pencerelerinde gizlice bahçeyi gözetliyorlardı. Bunu nereden mi biliyordum? Biliyordum işte. İlk defa olmuyordu...
Thomas bastonuyla pencereleri işaret etti. Pencerenin önünde ufak bir ışık parlıyordu. Sanırım vaktin geçmemesinden şikayetçi bir polis sigara yakmıştı. Biliyorum anlamında kafamı salladım. Bizi görmelerine imkan yoktu. Ancak içeri girmek hiç kolay olmayacaktı.
''Noran hangi odada acaba?'' diye fısıldadı Thomas.
''Bilmiyorum. Biz ona gidemezsek onun bize gelmesini sağlarız.''
''Kapısında polis bekliyordur muhtemelen. Üstelik onu oradan çıkarmazlar.''
Yerden ufak bir taş aldım. Ağaçların arasında sıyrılıp, bahçenin karanlık bir köşesine geçtim. Tam da o pencerenin altındaydım. Binaya girmemizin tek anahtarı bu pencereydi.
Yağmur şiddetini azaltmış olsa da yere düşen damlalar toprağı dövmeye devam ediyordu. Thomas'a bakıp göz attım. Gülümsedim. Ardından elimdeki taşı açık olan pencereden içeri doğru fırlattım.
Tok ve derinden bir ses geldi. Attığım taş yerine ulaşmış olmalıydı. Elimle beşten geriye doğru saymaya başladım.
Beş...
Dört...
Üç...
İki...
Bir...
Ardından büyük bir uğultu koptu. Çığlıklar yükselmeye, kaos yaratmaya başladı. Çığlık çığlığı doğurdu. Odanın ışığı açıldı. Daha sonra başka pencerelerden de uğultular gelmeye başladı. Hastane uyanıyordu.
''Uyanın! Uyanın ve bana yardım edin kuşlar!''
Hastanenin neredeyse tamamı uyanmış bu kaosa eşlik ediyordu.
''Bunun gizli olması gerekmiyor muydu?'' diye sordu Thomas.
''En güçlü çığlık bile bu kaosta kendine yer bulur. Fazla vaktimiz yok. En fazla on beş dakika. İçeri girip Noran'ı bulacağım. Eğer geri dönmem on beş dakikayı geçerse tek yapmanı istediğim başka bir kaos çıkarman. Sonra da buradan kaçman. Anlaştık mı?''
''Başka bir kaos?''
''Bilmiyorum Thomas. Yap işte. Fazla vaktimiz yok. Bir yolunu bulman lazım.''
''Git hadi.''
Başımla onayladım. Hemen binanın duvarına yanaştım. Görünmemeye çalışıyordum. Bir yerden sonra fark edilecek kadar aralarında olmam gerekiyordu. Bir şekilde içeri girebilirsem, en azından Noran'ın odasını bulabilirsem gerisini önemsemeyecektim. Hızlı adımlarla ön bahçeye yürüdüm. Duvarın köşesinden baktım. İki polis içeri doğru koşturuyordu. Sanırım alarm verilmişti. Bu tarafa gelmiyor olmaları bir mucizeydi.
Polisler içeri girdiğinde artık bahçede kimse kalmamıştı. Hızlıca binanın kapısına doğru ilerledim. Kapının girişinden içeriye baktım. Kahretsin! Merdivenlerin başında bekliyorlardı. Bir şeyler düşünmeliydim. Etrafıma baktım. Yemekhanenin girişiyle bu binanın arasına koştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE
Mistério / SuspenseBen kimim? Zihnimin en ücra köşesinde bile benliğime dair hiçbir şey yok. Her gün boş bir sayfaya kimliğimi ilmek ilmek dokuyorum. Tanrı'nın bana verdiği bu hediye yavaş yavaş sonum oluyor. Kendime yardım etmektense, benimle aynı kaderi paylaşan...