''Nefes almak hiç bu kadar zor olmamıştı. Eğer başından beri yalnızsanız, birinin varlığı hazinedir. Ama eğer yalnızlığı bu kadar güzel unutmuşken tekrar yalnız kalırsanız, işte o gün nefesiniz bile terk eder sizi. Ölmek istersiniz. Ölüm bile korkar sizden.
Katil, ölümü bir orkestra gibi yönetiyordu. İstediği ben değildim. İstediği korkularımdı. O güne kadar kimseye söyleyemediğim, çocukluğumun korku dolabında sakladığım korkularım. Yatağımın altından gelen sesler... Hepsine sahip olmak isteyen bir katil düşünün. Ve sonunda korkacak tek şeyin, katilin kendisi kalana kadar...''
***
Wilson pencerenin kenarında ayakta dikilmiş duruyordu. Son bir saattir hiç konuşmamıştı. Kollarını göğsünde bağlamış dışarıyı izliyordu. Ben de masada oturmuş önümdeki kağıtlara bakıyordum. Aslında okumuyordum. Sadece göz gezdiriyor, vakit geçiriyordum.
''Nerede bu kuşlar?'' diye söylendi kendi kendine.
Başımı kaldırıp Wilson'a baktım. Elini cebine attı. Sigarasını çıkardı. Sigarayı dudaklarına götürdü. Tam yakıyordu ki dışarıya dikkat kesildi. Tek kaşını kaldırdı. Pencereye bir ışık yansıyordu.
''Ne oldu Wilson?'' diye sordum.
''Vakit geldi çaylak.'' dedi. Ardından elindeki çakmağı cebine koydu. Sigarasını da kulağının arkasına sıkıştırdı. Saçlarını ellerinin yardımıyla hafifçe geriye yatırdı. Yanımdan geçerek kapıya yöneldi. Kapıda durdu.
''Geliyor musun?'' diye sordu.
Elimdeki kağıtları gelişigüzel masaya bıraktım. Ayağa kalktım. Tam kapıya gidiyordum ki Wilson seslendi.
''Hey çaylak. Anahtarına ihtiyacım olacak.''
Sorgulamadım. Anahtarı masanın üstünden alıp Wilson'a doğru attım. Wilson anahtarı havada yakaladı ve üstündeki 'W' harfine bakarak konuştu.
''Wilson her kapıyı açar.'' dedi. Anahtarı öptü ve cebine koydu.
Odadan çıktık. Koridorda bize uğultular eşlik ediyordu. Bu sesler hiç yabancı değildi. Hastanede gecenin müziğini bu uğultular oluşturuyordu. Ama bu sefer farklıydı. Hastaneye geldiğim ilk gün duyduğum uğultularla aynıydı. Benim gelmemi kutlayan sesler, bugün de aynı tonda duyuluyordu.
Bir alt kata indik. Matt'in odasının önünde durduk. Wilson kapıyı tıklattı. Matt kapıyı açtı.
''Geldi kabusum.'' dedi Matt.
''Hadi çaylak. Kuşlar bizi bekliyor.''
Matt dışarı çıktı. Kapıyı kapattı. Bize doğru döndü.
''Eee. Ne yapıyoruz?'' diye sordu.
''Bahçeye çıkacağız. Kuşlar elmaları paketledi. Dışarı taşıyacaklar. Biz de onları kamyonete yükleyeceğiz.''
''Bu kadar basit mi?'' diye sordum.
''Evet!'' dedi Wilson.
''Bunu senin yaptığın anlaşılacak Wilson.'' dedi Matt.
''Evet ama bundan önce uğraşması gereken bir şey olacak.''
''Nedir o?''
Wilson sırıttı. Gözlerini kocaman açtı.
''Yarın göreceksiniz. Hadi ne duruyoruz?'' dedi.
Hızla aşağı indik. Bahçeye çıktık. Hastane kapısına doğru yürüdük. Kapıda duran güvenlik Wilson'ı görünce ayağa kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOBE
Mystery / ThrillerBen kimim? Zihnimin en ücra köşesinde bile benliğime dair hiçbir şey yok. Her gün boş bir sayfaya kimliğimi ilmek ilmek dokuyorum. Tanrı'nın bana verdiği bu hediye yavaş yavaş sonum oluyor. Kendime yardım etmektense, benimle aynı kaderi paylaşan...