Sabah gözlerimi açtığımda bir kol bedenimi sarmalamış, hatta bununla kalmayıp beni kendisine daha da çok çekmişti. Kokusunu içime çektim.
Yüzünü incelemeye başladım bir süre sonra, güneş huzmesinin toplandığı uzun kirpiklerini, biçimli burnunu, onun üstünde yer edinen minik siyah noktayı. Hafifçe dokundum ona. Tanrının kendisine hediye ettiği kutsal hediyelerden biriydi, benim de bir doğum lekem vardı, sırtımda.
Bir süre sonra öpmek geldi içimden kutsal noktayı ve hafifçe dudaklarımı bastırdım oraya. Sonrasında biçimli dudaklarına kaydı bakışlarım. "öp beni!" diye bağırıyorlardı. Ne kadar da öpsem o dudakları o kare gülüşü, bana yetmeyecekmiş gibi geliyordu. Gülümsedim.
Chris'i severken bunların hiçbirini doyasına yaşamamıştım. Taehyung başkaydı. O, bambaşkaydı. Ne kadar sevsem, ne kadar öpsem, ne kadar dokunsam, ne kadar koklasam ve ne kadar onu izlesem yetmeyecekmiş gibi geliyordu.
Doyumsuz muydum?
Değildim. Asla da öyle biri olmadım, peki neyden kaynaklanıyordu bu hissiyatım?
"aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir." demiş Montaigne. Bu da doyumsuzluğumun nedenini açıkça belli ediyordu aslında.
Ona aşıktım. Ona çok aşıktım. Onu her şeyden çok seviyordum.
Tanrıdan bile.
Ne zaman ona bu kadar yoğun bir his beslemeye başlamıştım, bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey vardı, onu seviyordum ve kaybetmek istemiyordum. Tanrıya her dakika bunun için dua edecektim.
Elimi gözüne siper ederek gelen güneş ışıklarını engelledim, bir süre sonra kirpikleri kıpırdadı ve sonrasında da gözlerini açıp bana bakmaya başladı.
"günaydın." dedi gülümseyerek, ben de ona "günaydın." diyerek karşılık vermiştim.
Bakışları, siper etmek için kaldırdığım elimle buluştu, gülümsedi ve elimi tutup avucumun içini dudaklarına bastırdı ve öptü.
"siz beni mi izliyordunuz bakayım, prenses hazretleri?" dediğinde gülümsedim.
"evet, ne o yoksa ona da mı ceza var?" dediğimde sesli gülmeye başladı.
"evet, var."
"neymiş o ceza bakayım?" dediğim sıra burnunu burnuma sürttü.
"dudaklarım acıyormuş, öpersen acısı geçermiş." dedi.
"hmm," dedim ve düşünmeye başladım. "hiç de ceza gibi gözükmedi bana bu." göz kırptım.
"eğer böyle ceza alacaksam, suçlu olmaya razıyım." dedim.
"demek öyle?" dedi ve tek kaşını kaldırdı.
"hıhım."
Tam öpmek için yaklaşmıştım ki arkadan Hazel'in sesi duyuldu.
"hey, taehyung ve helena! Kahvaltı hazırmış sizin yüzünüzden açlıktan öleceğim şurada! Hadi kalkın artık öğle oldu. Artık sabaha kadar ne yaptıysanız bu kadar geç kalkacak!" dediğinde Taehyung, "abi! Abinim ben senin! Ne oldu da bir günde abi demeyi bıraktın!" dedi. Hazel kapının ardından kıkırdıyordu.
Benim de tekrar aklıma abim gelmişti. Acaba neler yapıyordu? Nasıldı? Beni özlüyor muydu onu özlediğim gibi? Benim için endişeleniyor muydu?
"daldın?" dediğinde Taehyung, derin bir nefes aldım.
"abimi özledim." dedim. "neler yapıyor bilmiyorum, beni özlüyor mu bilmiyorum." dediğimde beni kendisine çekti ve saçıma öpücük kondurdu.
"tabii ki de özlüyordur, güzelim. O senin abin ve kim bilir ne kadar endişelenmiştir senin için."
Başımı olumlu anlamda salladım. Haklıydı.
"ona bir şekilde ulaşmalı ve iyi ve seninle beraber olduğumu haber vermeliyim." dediğimde "ama.." dedi.
"merak etme abim anlayışlıdır, babama hiçbir şey söylemez. Bana kızmaz, aksine senin yanında mutlu olduğum için bizi destekler."
bu bölümde bolca helena'nın aşkından bahsettik hadi bakayım...
ulan ne de güzel seviyor bee keşke biri de bizi böyle sevse..
yeni bölüm için 125 oy
ŞİMDİ OKUDUĞUN
princess ⚘ kim taehyung ✓
Fanfiction"beni ister dostun olarak gör, ister düşmanın; bana istersen sevgi besle, istersen nefret ama bana sakın aşık olma, prenses." to my sweet princess, @nurrora tamamlandı.