Saçma bir tepki vermemesini umarken "Mert'le gittim." dedim. Suratının şekli değişmişti.
"Mert'le öyle mi? Niye?" diye sordu. Sesinde kabullenememezlik vardı işte. Belli oluyordu.
"Demir'i onun yanına götürmek istemedim. İrem o gün müsait değildi. Sana söyleseydim gitmeme izin vermezdin. Engel olurdun bana."
"Sen de Mert'i aldın yanına." dediğinde başımı onaylarcasına salladım. "Bir daha gitme şu herifin yanına. Ama sana ne dedi? Ne konuştunuz?"
"Konuşamadık." dediğimde kasılan yüzü gevşemişti. "Ziyaretçisi o gün biraz fazlaydı. Ben de giremedim."
"Onun gibi birinin neden çok ziyaretçisi olur ki?" dediğinde kıkırdamıştım.
Denizi biraz daha seyrettikten sonra "Artık gitmem gerekiyor." dedim. Annemle babam da Demir için endişeleniyorlardı ve bu yüzden bir an önce eve gitmeliydim.
-
Helin'den:
Hep beraber aynı masada akşam yemeği yerken sofrada rahatsız edici bir sessizlik vardı. Yengem büyüyen karnının verdiği yorgunlukla pek fazla konuşmak istemiyordu. Dayım konuşmayı çok seven biri değildi zaten. Boran'la Kerem de benimle konuşmuyordu ve siz zaten bunu biliyorsunuz.
Hafifçe öksürerek "Boran tuzu uzatır mısın?" dedim. Yüzüme bile bakmadan "Elin var, tuzluk orada. Kendin al." demişti sertçe.
"Boran n'oluyor annecim?" diyen yengeme döndük ikimizde. Tekrar Boran'a döndüğümde Kerem Boran'ı dürtmüştü. "Küs müsünüz siz?"
"Yok yengecim ne küslüğü?" dememden hemen sonra Boran "Küsüz." diyerek lafa atlamıştı.
"Niye hayırdır?" diye sordu dayım.
"Onu yiğenine sor baba." diye çıkıştı Boran. "Sevilmeyi hak etmeyen birine verecek sevgi yok bende." deyip hızla masadan kalktı ve yanımızdan ayrıldı. Dedikleri canımı öylesine yakmıştı ki. Üzerimden tır geçse daha az acırdı canım belki de. Ama Boran haklıydı bir yandan.
Kerem de "Ben bir gidip bakayım." diyerek sofradan kalkmıştı. Buğulanan gözlerimi kapattım.
"Helin n'oluyor?" diye soran dayımın sesiyle yeniden açtım gözlerimi. Sofradan kalkarken "Yok bir şey." dedim ve dış kapıya doğru ilerledim. Ceketimi alıp dışarı çıktım ve yürümeye başladım.
Yaptığım şey aptallıktan başka bir şey değildi. Boran'ı, Miray'ı kaybetmiştim. Kerem'i, İrem'i kaybetmiştim. Demir'i kaybetmiştim.
Taksiye binip bir yandan ağlarken bir yandan da yol tarifi vermeye başladım. Demir'le ve Miray'la ilk kez karşılaştığım bara gidecektim. Kafamı dağıtmak, sakinleşmek için genelde içmezdim. Müzik dinler, kitap okur veya yürürdüm. Ama bu defa farklıydı.
Yaklaşık yarım saat sonra bara varmıştım. İçeri girdiğimde burnuma dolan koku beni rahatsız etmişti.
Son anda boşalan bir masaya hızlıca ilerleyip yerleştim. O sırada gözüm Demir ve Miray'la ilk kez tanıştığım masaya kaymıştı. O an gözümde canlanırken hepimizi oturduğu yerde gördüm. Ben İrem'le sohbet ederken Boran Miray'la uğraşıyordu. Gözü onlarda olan Barış, Demir ve Kerem'in sohbetine arada dahil oluyordu. Gülümseyerek gözlerimi masadan ayırdım ve yanımda dikilen adama çevirdim. Anlamazca ona baktığımda elindeki iki içkiyi de masaya koymuştu. "Yalnız mısın?"
"Neden?" diye çıkıştım birden.
"Eşlik etmek için sormuştum sadece." dedi mahcup olurmuşçasına. "Senin gibi güzel bir kadının yalnız olmasına şaşırdım." dediğindeyse gözlerim az ileride duran Demir ve Zeynep'e kaymıştı. Demir'in ayakta duracak hali yok gibiydi ve duvara yaslanmıştı. Zeynep Demir'in yanaklarını avuçlarken Demir'i kendisine bakmaya zorluyordu. Derin bir nefes alıp yanımdaki konuşan adamı aldırmadan hızla onlara doğru ilerledim. Hoş, yanlarına gittiğimde ne diyeceğimi de bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kirli Anı
Romanceİçindeki yarayı bastırabildiği gibi dışındaki yarayı da bastırabilir mi bir insan? Unutabilir mi böylesine bir yaraya sahip olduğunu, yaşadıklarını, gördüklerini? Unutabilir mi tüm bunların nasıl hissettirdiğini, acı hissettirdiğini ? +++ Hayattan g...