KA44

111 8 2
                                    

"Boran nereye gidiyorsun?" dedim gitmesine engel olurken. 

"Sen niye o dingile gülüyorsun?" 

"Ağlayayım mı?" dedim yine gülerek.  Biz konuşmaya tutuşmuşken Sinan yanındaki kızla beraber yanımıza gelmişti.

"Ne hoş bir tesadüf!" dedi Sinan. Gözlerim Boran'a kaydığında Sinan'a bakmadığını fark etmiştim. "Hazal." deyip yanındaki kızı gösterdi Sinan. "Yakın arkadaşım." diyerek Hazal'a döndü. "Miray ve Boran. Sınıftan arkadaşlarım."

"Memnun oldum." diyen kıza elimi uzatıp tokalaştıktan sonra Boran'a dönmüştüm.

"O zaman sonra görüşürüz." diyerek gitmek istediğimizi ima ettim Sinan'la Hazal'a. Eğer onlarla takılsaydık Boran tüm gün elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi gezecekti. Sonra canı sıkıldıkça bana sataşacaktı. Ben de ona...

Onların yanından ayrıldığımızda yeniden ellerimizi kenetlemiştim. Biraz yürüdükten sonra Boran aniden durunca ben de durmuştum. "Yok artık amına koyayım!" diye homurdanınca yine baktığı yere yönletmiştim bakışlarımı. Deniz ve Mert ikilisi biraz ilerideki yiyecek standında sıra bekliyordu.

"Miray bizi görmediler henüz. Gidelim. Başka yere gidelim. Allah için. Bak Allah'ın adını verdim.."

İtiraz etmeden "Tamam gidelim." dediğimde Mert'in "Boroş!" diye cırlayışı kulaklarıma ulaşmıştı. Tamam insanların içinde cırlıyorsun, her şeyi geçtim ama Boroş nedir?

Mert'in dediği şeye istemsizce gülmeye başladığımda Boran hızla bana dönmüştü. Onu aldırmayıp Mertler'in yanına gitmeye başladım. Homurdanarak peşime takılmıştı. N'apayım? Şimdi selam vermeden olmazdı.

Yanlarına vardığımızda Boran hiç beklemeden "Bir daha bana öyle hitap edersen burnundan girip götünden çıkarım!" diye çıkışmıştı. Boran'ın söyledikleri de gülmem için yeterli olmuştu.

Mert asık suratıyla konuyu değişince gülmeyi bıraktım. "Siz niye buradasınız?"

"Olamaz mıyız?" deyiverdim birden. Boran ellerimizi kenetleyerek "Bu kadar sohbet yeter. Biz başka yere gidiyoruz." deyip hareketlendikten sonra yeniden durmuştu. "Amına koyayım, hepiniz lunaparka gelmek için aynı günü mü seçtiniz?" diye patlamıştı birden.

"Boran n'oluyor sana?" diye sorduğumda çenesiyle bir yeri işaret etmişti. İşaret ettiği yere baktığımda Sinem'i görmüştüm. Ama yalnız değildi. Yanında Çağlar da vardı.

Mert ve Deniz de onları fark edince "Çağlar hapiste değil miydi?" diye sormuştu Deniz. Aynı şeyi ben de düşünüyordum.

Dördümüz onlara öylece bakarken Çağlar da bizi fark etmişti. Yavaşça bize doğru yaklaşırken Sinem de peşinden geliyordu.

Tam karşımızda durup gülümsemişti Çağlar. Sonra Boran "Sen hapisten nasıl çıktın?" diye sormuştu.

"Babam yardım etti." demişti. Hâlâ gülümsüyordu. Bizi gördüğüne mutlu olmuş gibiydi. "Siz nasılsınız? Çıkıyor mu hâlâ karşınıza?" diye sordu. Boran'la göz göze gelmiştim. Mesut karşımıza çıkmıyordu ama yine de peşimizi bırakmıyordu.

"Lan oğlum amacın ne senin? Ya da kaç tane yüzün var, bu daha doğru bir soru olur. Bir gün kötüsün, ertesi gün iyisin. Hayırdır ulan?"

"Haklısın Boran. Ben olsam ben de bana güvenmezdim." deyip biraz durduktan sonra devam etti. "Geçmişte çok kötü şeyler yaptım, farkındayım ve yaptıklarımı geri de alamam ama en azından telafi edebilirim. Ben değiştim." dedi. Sonra bana kısa bir bakış atıp yeniden Boran'a bakarak devam etti konuşmasına. "Senin canına kast ettim ben..." dediği anda o gün yaşananlar gözümün önüne gelmişti.

Kirli AnıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin