"Hmmm çok acıkmışım..."
Acıkmış olması normaldi çünkü yine geç gelmiş muhtemelen bir şey yememiş ve gece gelir gelmez de yatmıştı. Gece yatağa girdiğini bile fark etmediğimi düşünürsek çok geç gelmişti. Evet, sabaha kadar acıkmış olması normaldi. Ama yediği şey normal değildi.
Sabah erkenden kalkmış çorba için gerekli malzemeleri doğruyordum. Birden arkadan belime sarılan kollarla parmağımı kesme tehlikesi atlatmamın yanı sıra şimdi de başımı çevirmiş yemek niyetine dudaklarımı yemek niyetindeydi bu adam!
"Ah asla doymam buna."
"Dudaklar karın doyurmaz Jungkook."
"Çok emin konuşma miniğim sadece senin dudaklarını öperek on gün aç dolaşabilirim." Bazen bir çocuk kadar saf hatta aptal hareketleri olabiliyordu bu koca kaslı adamın ama her haliyle sevilesiydi.
Elini tişörtümden sokunca nefesim kesildi bir an.
"Jungkook?"
"Neden gömleklerimden birini giymedin. Çok seksi görünüyordun."
"Jungkook yemek hazırlıyorum. Açız sen işe ben okula gideceğiz."
"Daha iki saat var. Ben ofiste sen okulda yesen de azıcık oynaşsak?"
Bu adamın içine ne girdiğini bana açıklayacak biri var mı?!!!!!
"Ne?"
"Ne ne?"
"Sen iyisin değil mi?"
"Seninle çok az vakit geçiriyor olmamın dışında evet." deyip elini uzattı. Bu hareketi beni çok etkiliyordu. Uzanıp tuttum elini. Arkasındaki sandalyeye oturup bacak arasına çekti beni. Başını göğsüme yasladı.
"Az kaldı. Önümüzdeki salı son. İhale bitince rahatlayacağız."
"Benim tek üzüldüğüm kendini fazla yoruyor olman ve bu konuda elimden bir şey gelmiyor."
"Öyle büyük desteksin ki... Kendine haksızlık etme." deyip çenesini göğsüme dayayıp başını kaldırdı. Eğilip öptüm sakince. "Hmmm bunu bir şeyleri başlattığına dair işaret olarak sayıyorum Jimin-ssi!"
"Fazla umutlanmayınız Jungkook-ssi!"
Daha lafım yeni bitmişti ki popomu avuçlayıp beni kendine bastırdı.
"Burada benim için hazır bir şey var."
"Ne bekliyordun uyandığından beri mıncıklayıp öpüyorsun."
"Ve dahasını da yapacağım." diyerek oturduğu yerden elimi tuttuğu gibi omzuna atıp yatak odasına doğru gitmeye başladı.
"Jungkook bugün teknik resim var!"
"Jimin o ders hergün var!"
"Popomun üstüne saatlerce oturmam lazım."
"Zorlamam seni korkma."
Birden yatağa fırlatılmamla altımdaki şırta veda etmem arasında sadece birkaç saniye vardı. Üzerime uzanıp tişörtümü iyice sıyırdı. Ellerini arkaya atıp başımdan ve kollarımdan da geçirip çıkardı.
"Ahh dünyanın en lezzetli yemeği!" deyip dudaklarımdan öpmeye başladı. Dudakları kulağıma gidip yalamaya başladı. Aynı anda meme ucumu sıktı yuvarladı. Bıraktığım inleme beni bile şaşırtmıştı.
"Ve dünyanın en güzel sesi." dedi. Bilerek yapıyordu.
Tam bir şeyler söylemek için ağzımı açtığımda mıncıkladığı tepeciği sertçe emmeye başladı. Eli kalçama oradan da deliğime gitti. Parmağının yaklaştığını dahi hissetmek nefes kesiciydi. Artık tamamen sertleşmiştim. Yattığımız yerin hemen yanındaki kayganlaştırıcıyı aldığını gördüm. Aceleyle sıkıp kendi üyesine yaydı. Jeli eliyle deliğimi açmaya başladı ve tüm bunları yaparken ağzı iki tepeciğim ve boynum arasında gidip geliyordu. En hassas iki noktamdan vuruyordu beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanfictionJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...