🐣
Son gündü... Kaydın son günü... Son saatleri... Odamda kilitliydim. Telefonum, tabletim ve diz üstüm alınmıştı elimden... İki gündür bağırıyor, kapıyı yumruklayarak ağlıyordum. Ne babamın ne de annemin bu kadar acımasız olmasını beklemiyordum aslında. Oğullarıydım ben. Beni tanımalarına, sevdiğim ilgi duyduğum şeyi bilmelerine rağmen bu şekilde davranmaları yıkmıştı beni ama yıkılamazdım. Yalnızsam yalnız başına ayakta kalmam gerekiyordu.
Son bir kez şansımı denemeliydim yine de! Sadece hayallerim değil yaşama umudum ellerimden kayıyordu çünkü!
"Lütfen! Yalvarırım! Bana bunu yapmayın!"
Tam üç gündür yememiştim getirilen tek lokmayı bile ama hala gücüm vardı. Geleceğim için! Hayallerim için!
Ses yok!
Tek bir adım dahi yok!
Sanki evdekiler koridorun sonundaki odada yaşayan lanetli oğlu unutmuş gibiydi....
Namjoon abim arkadaşı Jackson ile iki gün önce okula dönmüştü. Daha açılmamış olsa da laboratuvar, hastane falan diyerek gitmişlerdi.
Kız kardeşim dağ tatilindeydi gönderilmişti. Arkadaşı Soumi ile onların dağ evinde kış tatili ödülü kazanmıştı bana kayıtsız kalmak için.
Annem, sadece uyuduğumdan emin olduğu anlarda bana yiyecek bırakmaya geliyordu odaya.
Babam... Babamdan hiç ses yoktu. Evdeydi. Eve her akşam geliyordu. Ama ne televizyondaki haber kanalının sesi, ne iş ve günün nasıl geçtiği ile ilgili her hangi bir konuşma ne de evin arkasında bahçesindeki annemle özel kahve sohbetleri yoktu artık.
Gücüm tükenmeye başlayalı çok oluyordu ama umut... Umut ayakta tutuyordu beni.
Son iki saat.
Umut da gitti..
Umudumu yüz üstü bıraktım...
Son bir kez ayağa kalktım. Son bir kez odamın kapısını yumruklayıp son bir kez yalvarmak için.
Ayaklarım yere bastı tüm güçsüzlüğüme rağmen ama attığım dördüncü minik adımla dizlerim pes etmişti.
Güçsüzdüm. Fiziksel olarak güçsüzdüm. Duygusal olarak güçsüzdüm. Psikolojik olarak ise çökmüş...
Ne mi oldu? Babam kapıyı açtı. Elindeki tepsiyi eskisiyle değiştirdi.
"Yakında bitecek." deyip gitti. Beni yerde yarı baygın bırakıp gitti. Kaydın bitmesine son iki saat kala hemde. Benim babam...
Günlerdir en sevdiğim yemeklerin kokusunu alırken dayanmıştım buna. Fakat artık ne anlamı vardı ki? Neye yaradı bu hale gelmem? Hiç... Elimdeki kocaman bir hiçti.
Gözlerimi tavana diktim. Telefonumda yazan ve artık kendi kendime tekrarlaya tekrarlaya ezberlediğim Seul Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesine burslu girişime dair yazılı metnini tekrarladım göz yaşları içinde.
Saate baktım... Son bir saat kırk iki dakika. Bir göz yaşı daha. Bir çaresizlik daha. Bir yenilgi daha.
Sanki bir kez dahi kazanabilmiştim. Sanki bir kez dahi beni anlayışla onaylamışlardı ki bu konuda övgü bekliyordum.
Ben Park ailesinin aptal oğlu Jimin dehamla küçümseniyordum... Sanatımla küçümseniyordum.
❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️❣️
🐰
Sabahları uyanmak zor olmazdı hiç. Şirkete gitmeyi severdim.Ama...
Bir sıkıntı.
Bir çaresizlik..
Bir hüzün...
Bir umutsuzluk çökmüştü bu sabaha.
Kalktım. Banyoda işlerimi hallettim. Babamı aradım. Evde kalacakmış bugün. Keyifli olmalıydım ama...
Ama acı bir tat vardı ağzımda.
Buruk bir his kalbimde... Ve kırık ruhum.
Neden?
Muhteşem bir hafta sonuydu. Keyfim yerindeydi. Bolca hareket etmiş, dostlarla eğlenmiş, seks yapmış fiziksel ve psikolojik olarak doyumun zirvesine ulaşmıştım.
NEDEN? Neden huzursuzum?
Sanırım bu hafta pek iyi geçmeyecekti... Hafta sonunun aksine beni huzursuz eden bir hafta başlıyordu sanki.
Derince nefes aldım. Duşumu almış rahatlayamamıştım. O sıkıntı orada duruyordu hala.
Akşama kadar tüm işler gayet yolunda gitmesine rağmen içimdeki sıkıntı gitmemişti...
Üç gün...
Sıkıntıyla dolu üç gün..
Nefessiz üç gün.
Ne iş, ne para, ne arkadaşlar, ne seks, ne yemek, ne de sarhoşluk... Hiç biri ilaç değildi.
Üçüncü günün sonunda bir rahatlama, bir huzur doldu içim.
NEDEN? Neyin nesi birden gelen bu rahatlık?
Neler oluyor? Sanki içimde başkası var gibi? Neye üzülmüş, çaresiz kalmıştı ki ruhum birden rahatladı?
NE beni bu kadar etkilemişti? Bir film? Ya da duyduğum basit acıklı bir hikaye? Hayır başka bir şeydi bu... Daha içten. Daha farklı ama daha BEN.
Jaehee bile salı akşamı buluştuğumuzda anlamıştı durgun, hüzünlü halimi. Jaehee bile...
Tüm gün şirkette olanlar dalgınlığımı, pazartesi akşamı yemeğe çağıran annem boş bakışlarımı fark etmişti. Ve benim cevap olarak tek bir kelimem yoktu... Aklım almıyordu. Hayatımda ilk defa bu derece içim, ruhum, benliğim acı verici şekilde sıkışıyordu ve ben bundan sadece alışık olmadığım için şikayetçiydim. Bir yanım sanki mutluydu? Mutlu muydu? Evet bir yanım gerçekten mutluydu. Hele ki üçüncü günün sonunda öyle bir mutluydu ki çılgınlar gibi dans etti iki kadehte sarhoş olup... Kepaze olup bizim tayfaya...
❣️❣️❣️❣️❣️
🐣
Cama çarpan taşın sesi...Bir kez... Güçsüzdüm.
İkinci kez... Kalkmam lazım.
Üçüncü kez... Kalk Jimin.
Dördüncü kez... Güçlüyüm ben... Çok güçlü.
---------
Keyifli okumalar :)
Jungkook'a ana vokal olamaz diyenler... Hüznünüzle boğulun!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanfictionJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...