Çok insan olur etrafınızda ama kendinizi kendinize bile emanet edemediğiniz anlarda sizi sırtlayacak olan ya birdir ya da yok. Benim çok diyenler; boş konuşmayın.Benim bir tane. Bazen babam ve annem bile yaptığım şeylerde hayal kırıklığına uğramıştır ama 'sen yapıyorsan vardır bir bildiğin' diyen tek bir kişi vardır.
Yaptığım yanlışlara kızmayıp ya da bana akıl vermeye çalışmayan ve ben demiştim edalarına kapılmayan bir kişi.
Yanlışın, yanlışım diyen bir kişi. Benim saçma rekabetçi ruhuma sırtımı patpatlayarak ve gülerek göğüs geren bir kişi.
Her hareketini ezbere bildiğim, sadece duygusal git gellerini değil durgunluğunun derinlerini okuyabildiğim bir kişi.
Daha şanslı olduğum için üzüldüğüm, yerine geçmek istediğim anları olan bir kişi.
Belki de hayatımın sonuna kadar kaybetmekten korktuğum ve hep o korkuyla yaşamama neden olacak tek kişi.
Dost ya da kardeş fazla normal onunla olan ilişkimde. Bu bağ aynı anne karnından çıkanlar için bile fazla derin.
Kavruk teni, uzun boyu, kahverengi gür saçları ama çatık kaşları ile karşıdan oturduğumuz masaya doğru gelen Kim Taehyung.
"Hey sorun ne? Ne bu suratın?" dediğimde ceketinin düğmesini açtı.
"Şuna bak! Yeni seriden bu!"
"Owww bu alenen hakaret!"
"Dalga geçme Koo!"
"Oooo sen baya ciddisin. Şimdi ne oldu anlat bakalım."
"Tam ben tuvaletin kapısından çıkarken biri de girmek üzere kapıyı itmek için elini dayayacakken kapının yerini yeni özel kreasyon gömleğim aldı! Tanrım Park Jung Yul bunu bana özel dikti!"
"Sen de bir öğle yemeği buluşmasında giydin ama."
"Hey sen kimin tarafındasın? Hem buradan çıkınca Gi ile buluşacağım."
"Sakar bi velet için değmez."
"Ne veledi?"
"El izlerine bakınca fazla büyük olamaz."
"Velet falan değildi. Tamam kısa ufak bi şeydi ama çocuk değildi. Ah bunun lekesi kalmaz umarım."
"Bazen seni anlamakta zorlanıyorum gerçekten. Tamam özel dikim kıyafetlere karşı zaafın var ama temizlenmeyecek bir şey değildir. Akşama sana gelir bizzat ilgilenirim temizlik işiyle."
"Bilmiyorum. Ne lekesi olduğunu bile bilmiyorum..."
"Hmm sanki toz gibi."
"Ah geliyor!"
Masadan aceleyle kalkan Tae'yi takip etmişti gözlerim. İri yapısıyla kapatıyordu diğerini. Sonra arkasını dönüp gülümseyerek geldi yanıma.
"Eee ne lekesiymiş."
"Kara kalem ve toz."
"Kara kalem mi?"
"Evet ressammış. Nasıl çıkarabileceğimi de söyledi."
"Tamam giderken kırtasiye var yol üstünd- Aaah napıyorsun?"
"Sana dalga geçme demiştim. Baya sevimli bi tip aslında."
"Bunu istersen bir de Gi'nin yanında söyle ha?" dediğimde birden tüyleri ürpermiş gibi titredi numaradan.
"Asla! Aylarca trip atar."
"Kesinlikle atar." diyerek kahkahayı bastım.
"İnan asla şikayet etmem çünkü o halini yumuşatmaya bayılıyorum." dedi ağzının suyu akarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanficJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...