Aradan bir hafta geçmişti ama hala o gecenin verdiği utangaçlığı atamamıştım üzerimden.
Jungkook ise hiç yardımcı olmuyordu bu halime. Bile bile yanında arkamı dönüp yatmama rağmen dibime girip arkamdan sarılıyor ve iyi geceler öpücüklerini aldığından emin oluyordu. Alamadığında ne olduğunu görmüştüm ve ben de her gece, sabah ve akşam eve geldiğinde öpücüklerini paşa paşa veriyordum.
Bazen ayarı kaçırıp derinleştirsek de Jungkook geri çekilen taraf oluyordu ve bu hiç adil değildi...
Bu tıpkı... Aç bir insanın önüne sıcak ekmek koyup 'yeme' der gibiydi. Ve o aç insan açlığına rağmen gururuna yenik düşüp 'lütfen bana onu ver' diyemiyordu. Ve bu ben oluyordum.
Evet istiyordum. Bana tekrar o geceki gibi dokunmasını istiyordum. Önünde çırılçıplak kaldığımı düşündükçe kavruluyordum, aklıma gelince ellerimi yumruk yapıp omuzlarımı küçültüp ayakparmaklarımı büzüyordum heyecandan ve utançtan ama diğer yandan onun çıplaklığını düşündükçe tekrar görmek dokunmak istiyordum.
"Mmm çok güzel kokuyorsun." diyerek yarı uykulu haliyle enseme dayadığı burnuyla derin bir nefes çekti içine. Ah buna dayanmanın bir yolu var mıydı?
Kollarının arasında ona dönüp baktım. Uykuya dalmıştı yine. Ay benim yüzüme vuruyor, onun yüzü ise karanlıkta kalıyordu. Dikkatli bakınca seçiliyordu her ayrıntısı. Çok yakışıklıydı. Burnuna bir öpücük kondurdum.
"Jimin, sen kokuyor." dedim ve yüzümü boynuna gömüp gözlerimi yumdum.
"Akşama yemekte olmayacağım ya idare edebilecek misin?"
"Jimin ben son sekiz senedir yalnız yaşıyorum bebeğim benim için endişelenme."
Ertesi gün Sungwoon gidecekti bu yüzden ailesi, akrabalarının, aile dostlarının ve yakın arkadaşlarından birkaçının olacağı bir veda yemeği düzenlemişti.
Üç gün önce sınavını olmuş ve hemen ertesi gün olumlu cevabı almıştı. Daha bir ayı vardı başlamasına derslerinin ama Daniel erken gidip alışması için ikna etmişti.
İki gündür beraberdik. Jungkook'un doğum günü için alışveriş yapmış, hediye almış ve bol bol gezip anı biriktirmiştik.
Kalabalıkta çok fazla bir araya gelemesek de ona yaptığım resmi hediye edebilmiştim.
"Tanrım buna bakıp bakıp ağlayacağım!" diyerek sarılmıştı sımsıkı.
Yağlı boya tabloya, güzel sanatlar bölümünün bahçesindeki sıklıkla oturduğumuz ahşap piknik masa ve üzerinde duman tüten iki karton bardağın olduğu bol çiçekli bir bahar resmetmiştim.
O masa bizim tanışmamızdı. Daniel'e aşık olduğunu anlatmasıydı. İş bulma endişem, bulduğumdaki sevincimdi. Beklemekti, bazen kahve bazen de yeşil çay eşliğinde sohbetlerimizdi. Daha bir yılı dolmamış dostluğumuzun somut haliydi bizim için.
Jungkook kaçta geleceğimi soran bir mesaj atmıştı. Saate baktığımda on bir olduğunu gördüm. Çoğu kişi gitmişti. Daha sakin bir gruptuk şuan. Daha sıcak.
Hızlıca bir saate çıkarım diye yazıp merak etmemesini taksi olduğunu söyledim.
'Bu saatte kollarımın arasında kıvrılmamışsan merak ederim' yazmıştı. Son birkaç gündür epey ihmal etmiştim onu ama Sungwoon'u çok uzun süre göremeyeceğim için beni anlamasını umuyordum ki gerçekten anlayışlı biriydi Jungkook.
Gece saat bire yaklaşıyordu çıktığımda. Eve bırakmak için ettikleri ısrarı geri çevirip evin geniş avlusundan çıktım ve köşedeki taksi durağına ilerlemeye başladım. Sonunda Sungwoonla sarılırken tuttuğum göz yaşlarımı bırakabilmiştim. Biraz daha kendimi sıksam başım ağrıyacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
أدب الهواةJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...