Seul Devlet Üniversitesi akademik takvimine baktım ve martta açıldığını gördüm. Hikayede mevsimsel bir kayma yaşandı biline!
Jimin'in saçını siyah yapcam diye 4 tane program denedim -_-
~~~~~~~~~~
Kararlıydı bakışları. Çok kez filmlerde görmüşsünüzdür. Kararlı bakışlar, gülen yüzüyle kendinden emin bir duruş yakışıklı her adamı reddedilemez yapar mıydı? Hayır ama onda böyle bir hava vardı işte. İmrendiğim karakterlere benziyordu.
Hiç kendimden emin olamamıştım gerçek anlamda. Onu bu derece eğilmez çelik gibi sert hissettiren neydi? Neden evet demek zorundaymışım gibi hissediyordum?
Gözlerim dirseğimden elime kayan tüy hafifliğindeki parmaklarına kaydı. Kot montun üzerinden de olsa etkileyici bir dokunuştu ve bu dokunuş montu aşıp elime temas ettiğinde, o soğuk parmak ucunu hisettiğimde ses çıkaramadım. Bunu fırsat bilip parmaklarını elime sardı yavaşça.
"Hadi bin seni evine bırakayım."
Elimi çektim yavaşça. Öyle nazikti ki tutuşu zor olmamıştı çekmem.
"Bir haftadır çıkışlarını kolluyorum desem inanır mısın?"
Kim olduğunu öğrenmiştim. Yirmi yedi yaşında, babasının işlerini devralmış, ekonomi dünyasının prensi. 'Kara Prens' diye bir lakabı varmış üstelik iş dünyasında. Hatalara affı ve tahammülü yokmuş.
Hayattan her şeyi çekip alanlardan o. Söküp değil çekip. Çabalayan ve peşinde koşanlardan değillerdir hani zaten bir şekilde istediği o şey ona gider. Peki bir haftadır niye beni bekliyordu?
"Neden?"
Güzel bir gülümseme yayıldı yüzüne. Onun gülümsemesine karşılık istemsizce gülümsedim neye olduğunu bile bilmeden.
"Fazla korunaklısın." dedi tek kaşını kaldırıp.
"Ben mi?" diye yükseldim bir an. Sonra Sungwoon ve Daniel geldi aklıma. "Ah arkadaşlarım." deyiverdim sakinleşerek.
"Sadece onlar değil, Jimin. Sandığından daha fazla koruyucun var."
Kaşlarımı çattım bu sözlerine, anlamıyordum dediklerini. Üstelik ismimle sanki hergün kullanıyormuş gibi seslenmesi garipti. Kim korurdu ki beni? Belki de patronum Jisub'dur? Devamlı ilgileniyor hatta şimdiden 'okul başlayınca da kalabalık olduğunda çağırırım' demeye başlamıştı.
"Biniyor musun?" Ne ara yanımdan uzaklaşıp kapıyı açtı anlayamamıştım.
"Ar-" Kekeleme Jimin! Sakın! "Arkadaşlarımla buluşacağım ben yurda gitmiyorum!" Kararlı olması için çalıştığım ton daha çok panikle bağıran birininki gibi çıkmıştı.
Daha büyük gülümsetti bu halim onu.
"O zaman oraya bırakırım."
"Yine de reddedeceğim sizi çünkü kimseye açıklama yapmak istemiyorum."
Bakışları koyulaştı. Hatta siyahlaştı. Gülümsüyordu ama siyah bir gülümsemeydi bu.
"Peki sen bilirsin." deyip kapıyı sakince kapattı ve sürücü tarafına binip gitti.
Gideceğim restoran otobüsle fazla uzak değildi. Vardığımda bizim gruptan ben ve bir iki kişi hariç herkes oradaydı.
"Oh Jimin! Gel buraya yanımda otur." diye bana seslenmişti Jungwoo. Sungwoon ve Daniel'in olduğu tarafa baktım. Mutlu görünyorlardı.
"Geliyorum." deyip Sungwoon'un yanına gittim.
"Oh rahat geldin mi?"
"Evet anne. Çok rahat geldim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanficJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...