Gidiyordum. Babamla aramızda büyük bir tartışma olmuştu bu yüzden. Bu kapı kapanırsa ardından gelme dedi. Onun istediği gibi olmadığı için kızgındı. İplerim parmaklarının arasından kayıyordu.
Kaydımı tamamladığımı cesaretimi iyice toplayarak ancak iki ay sonra söyleyebilmiştim.
Kaydımı tamamlayıp hazırlıklara başladığımı söylediğimde işe gitmek için evden çıkıyordu babam. Soru dolu gözlerini bana yöneltmişti.
"Sen... Nasıl?" diyebildi ilk önce.
O gün cama taş atan Jieun'dı. Soomi'nin babası Busan'a birkaç işi için dönmüş Jieun'da alması gereken eşyalar olduğunu söyleyip onunla beraber gelmişti. Taşın sesini duyunca yavaş hareketlerle yalpalayarak kalmıştım yerimden.
"Jimin!" demişti elinde kendi tableti ile bana sırıtarak. Ah, Tanrım umut... O umut öyle bir canlandırmıştı, öyle bir alıvermişti ki yorgunluğumu ve halsizliğimi hemen ona tableti koyması için aşağı sarkıtacak bir şeyler aramaya başlamıştım. Sonunda odamda kalan dizüstümün şarj kablosunu sarı siyah çizgili spor çantama bağlayıp sarkıtmıştım.
"Jieun onu çantaya koy!" dedim etraftan duyulmayacak şekilde. Bir yandan da gören olur mu diye sağa sola bakıyordum.
Ah umut!
Hemen tüm şifreleri girip, kartımla bursluların ödediği kayıt aidatı denilen az bir tutarı ödeyip ders seçimini onaylayarak tamamladım işlemimi. Zaten henüz birinci sınıf olduğumdan tüm ders listem otomatik olarak seçilmiş ve hazırdı sadece onayım gerekiyordu ve o da tamamdı artık.
Aşağı baktığımda hala orada olduğunu gördüğüm kız kardeşime seslendim.
"Şşt Jieun! Tableti koydum geri çantaya. Al onu."
Tabletin yanına uzun zaman önce çizdiğim ve doğum gününde vermeyi planladığım resmini koymuştum. Birçok kere onu çizmemi istemişti ama reddetmiştim. Bu ona sürpriz olacaktı. Üniversite için gidince ne zaman vakit bulup geleceğimi bilmediğim için şimdi vermek iyi olacaktı.
Çantayı açıp içindeki tableti ve küçük kanvası aldı. Çerçeveletememiştim ama güzel bir yağlı boya olmuştu. Onu hep kitap-defter arasında görüyordum ama resimde ne yaptığı bana aitti benim dünyamdaki Jieun'dı o. Sarı papatyalar arasında yüzündeki kocaman gülüşüyle kalmalıydı benim kardeşim. O beş yaşındaki papatyalara aşık minik kızı yaşatmalıydı. Sosyal platformda bile kullanıcı adı Papatya idi. Duvarındaki bir resimle bile olsa unutmamalıydı birgün gelipte.
Bir süre resmi inceledi. Sessizce sadece dudaklarını oynatarak 'Teşekkür ederim' dedi. Hatırlamıştı. Gözlerinin dolmasından anlaşılıyordu. Aynı şekilde sessiz bir teşekkür ile cevap verdim.
Ve şimdi... Sırt çantamla büyük boy bavulum kıyafet ve resim malzemeleriyle dolu halde Seul'e gidiyordum.
"Her şey çok güzel olacak Jimin."
Ağlamayacağım diye söz vermiştim ama tren hareket eder etmez başlamıştı incilerim dökülmeye. Babamın tepkisi gelmişti yine aklıma.
"Sen ne ara yaptın o kaydı!? Bizden habersiz bir telefon ya da tabletin falan mı var!? Ha! Cevap ver bana!"
Kayıt tehdidi(!) geçince bitmişti hapis hayatım ve sanki bir şey olmamış gibi devam etmişlerdi rutinlerine. Dayanamamış söylemiştim yine de. Kararlılığımı anlamaları lazımdı. Bu yüzden söylemiştim. Kapıyı geri kapatıp üstüme yürümeye başlamıştı. O an hücrelerime birikip beynime akın eden panikle tüm benliğim kaçıp odama kapanmamı söylese de bir milim kımıldamamıştım yerimden. Tam önümde durmuş, dik dik yüzüme bakmış ve;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanficJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...