Bekledim...
O sabah aramadı. Ertesi gün ve daha ertesi gün de. Beni affetedeceğine dair olan umudum ölüyordu. Beni affetmesini ummuştum gerçekten.
Garajda her zaman ki yerine park edilen arabadan inip asansöre bindim. Eve girince mutfak tezgahındaki not dikkatimi çekti. Heyecanla koşup notu aldım. Almamla bırakmam bir oldu. Evi temizleyip yemekleri yapan ahjumma yazmıştı.
'Eğer yemekleri yemeyeceksen beni uğraştırma yine hepsi çöpe gitti!!!!!'
Heyecanla tuttuğum nefesi hayal kırıklığıyla geri verdim. Tüm gün aramasını beklememe rağmen aramamıştı yine. Ben de üzerine gitmemek için cesaret edememiştim. Eskisi gibi olmak için sabretmem gerektiğini biliyordum. Yıktıklarımı sabırla ve daha sağlam yerine koymak zorundaydım.
Buzdolabına baktım. Her zamanki şeyler vardı. Kapları tek tek elime alıp geri bıraktım ve son zamanlarda daha doğrusu neredeyse son iki aydır her akşam yaptığım şeyi yaparak salondaki mutfak tezgahını karşıdan gören kanepeye yayıldım ve orada bize yemek hazırlayan Jimin'i izledim. Gülümsemekten alamıyordum kendimi bunu düşünürken. İç çekerek yerimden kalktığımda kapı açıldı.
"Jungkoooooo evde misin?"
"Işık yanıyor Tae tabi ki de evde."
"Tamam tamam hemen huysuzlaşma minikim." deyip kıkırdadı dev adam. "Yemek yememişsindir dedik sana geldik." dedi gülerek. Başımı sallayıp onayladım onu. Yememiştim. Gelmeseler yemeden yatardım büyük ihtimalle.
"Jiminleymişsin geçen gece." dedi Yoongi.
"Hmm." Ağzıma attığım lokmadan daha ilgi çekiciydi konu ama heyecanımı saklama gereği hissetmiştim garip şekilde. Jimin'in ismi bile beni ergenliğime geri döndürebiliyordu.
Yine de Yoongi'yi arayıp beni hiç aramaması kırmıştı. Sanırım onun kadar kırılmadan toplayamayacaktım bizi. Eşitlenmeliydik önce ha?
"Evet biraz uykusuz bıraktım onu ama güzel geçti."
"Babasıyla görüşmüş çok sevinçliydi." dedi. Sanki ağzımdan laf almak ister gibiydi.
"O konuda konuşamadık. Uyuyakaldı." dedim kısa kesip.
Sanki sadece yemek için gelmiş gibi yemeklerden kalan çöpü de alıp çay ya da kahve bile içmeden kalktılar. Yine yalnızdım ama en azından tok bir yalnız.
Onlar gelmeden önce yaptığım şeyi yapmaya, yatmaya gittim. Son zamanlarda Jimin'le değilsem hayatım iki şeyle doluydu; iş ve uyku. Çalışırken onu ve olanları düşünmüyor fiziksel olarak yorulup ruhen dinleniyordum, uyurken de tam tersi durum söz konusuydu. Uyuya dalana kadar içinden çıkamadığım ilişkimizi düşünerek yatakta dinlenen vücudumun aksine ruhen yoruyordum kendimi.
Korkuyordu tabii. Kim korkmazdı ki? Güvenemiyordu da. Haklıydı.
Ama ben de korkuyordum. Güvenmek, ona tutunmak isteyip kırılacak, gidecek korkusuyla dolmuştum.
Ne zaman uykuya daldığımı bilmediğim sabaha kıpkırmızı gözlerle kalkmıştım yine.
Duş alıp takım elbiselerden birini giyip çıktım. Gün yoğun geçiyor elim arada telefona gidiyordu. Özellikle iş görüşmesi ya da toplantı esnasında sesi kısık olduğunda.
Aramadı o gün de... Her ne kadar gün daha bitmemiş olsa da benim umudum kalmamıştı. Akşam çıkmak üzereyken bir kez daha kontrol ettim ekranı. Tam o an çalan telefonla kalbim yerinden hoplamıştı. Ekranda Taehyung'un ismini görmeme rağmen kalbimdeki çarpıntı geçmedi bir süre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Not a Slave But a Toy
FanficJimin, okul masraflarını karşılamak için haftanın dört günü şehirdeki en iyi restoranlardan birinde çalışıyordu. Hayatının daha yaşanılır olmasını istemek suç muydu? Hayır. O da böyle düşünerek zengin bir ailenin ve büyük bir holdingin varisi olan J...